Çocukluk yılları her insanın hatıralarının başında gelir sanırım. İyi veya kötü anıları gözünün önüne bir film gibi gelmesi kaçınılmaz bir durumdur diye düşünürüm ben ve ne zaman maziye dönsem beni bir heyecan alır benden beni habersiz.

Balkan dağları eteklerinde (Bulgaristan), Sakarbalkan önünde bulunan küçücük ve şirin mi şirin biricik köyüm dünyanın en güzül köyüdür benim için, sizin için de sizin köyünüzdür her halde. Ama gel gelelim cenneti andıran köyümüzde ben ve bizim kuşak sefil bir çocukluk yaşadığımızı anlatmak bile çok zor.

Sosyal hayattan bahsetmek ne mümkün o zaman için. Köyümüzün Bakkal dükkanı bile yoktu, ilk dükkanı babam 1959 yılında açmıştı. Köylümüz bayram havasına girdi, sevindi ve somun ekmeğini o zaman gördü. Köyümüzde modern fırın hala yok ekmek nahiyeden getirilir...

İlkokul yıllarımızda 1.ve 3. sınıflar bir dershanede bir öğretmen tarafından, 2. ve 4. sınıflar da birlikte okuturlardı. İlkokul zaten dört seneydi o zamanlar orada (şimdi de öyle) duyduğum kadarıyla...

İlkokulu bitiren komşu köyümüze ortaokula gitmeye mecburdu ama dört kilometre yolu yürümek zorundaydık. Yol yok, servis yok, toz-çamur yollar, hele kış mevsiminde ayağımızı çamurdan zor çıkarır yürürdük bu yolda...

Sosyalist sistem ile idare edilen ülke, TKZS ismindeki kooperatif teşkilatları ile köylerde iş verilirdi köylüye ve çalışanlara yevmiye karşılığı orantılı ekmek almak için kuponlar verilirdi, kuponsuz parayla ekmek verilmiyordu...

Daha önceleride devletleştirilmiş olan köy arazilerinde (tarlalarda) köylü yevmiye ile çalıştırılırdı. Ellerinde ki canlı hayvanları ile tarım edevatları da alınıp götürülmüştü. Bizim on kadar koyun kuzumuz ve camız ineğimizle iki de atımız arabasıyla beraber alınıp kooperatif avlusuna götürüldüğünü bugün gibi hatırlıyorum. Bu olup bitenler yapılırken de babam köyün muhtarıydı, ama görev icabı ilçeye çağrılmış önceki günden, evde yoktu. Olsa ne değişirdi ki? Elli hanelik köyün evlerinden canlı cansız herşeyini götürdüler. Çünkü çok önceden Komünizm Sistemi gönüllü gönülsüz bu yapılanlara imza attırmıştı yıllar önce. Karl-Marks dikte rejimi Lenin öncülüğünde 1944 yılında değiştirilmişti. Beğenirsen böyle, beğenmezsen kodese (Belene hapishane adasına) tıkılırsın...

Yine o yıllarda Başbakan olarak Todor JİVKOV getirildi ve ilerki yıllarda da Devlet Başkanlığına terfi etti ve sistem çökünceye kadar yerinde kaldı. 1985 yılında Bulgar Parlamentosu Türkleri Asimilasyona (Bulgarlaştırma kanpanyasına) geçti ve Türkler "Soydaş Göçmen" olarak (kabul etmeyenler) sınır dışı edildi. 1989'da T C 'ye 350 bin Bulgaristan Türkü yerinden-yurdundan kovuldu. Rus Lideri Gorbaçov bu sistemin böyle gidemeyeceğini gördü ve "GLASNOST-PRESTROYKA" (Çok seslilik ve yapılanma) yapmak zorunda olduğunu açıkladı. Berlin Duvarı yıkıldı önce sonra da Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ayrı ayrı ülkeler haline geldi. İşte o zaman Jivkov da görevden düşürüldü ve Türkler Bulgaristanın Deli Orman, Gerlova, Dobruca ve Rodop bölgelerinde  özgürce bir nefes aldı. Yeni (2025) yılınız kutlu ve mutlu olsun!

Esen kalın.

Eşref ÖZGÜR-Akdeniz Balkan Türkleri Federasyonu Bilim Danışma Kurulu Üyesi.