Kuşları seyrediyorum penceremden. Beyaz bembeyaz bir güvercin kondu; yıkık, eski bir viranenin çinkodan damına. Beyaz tüyleri, saf ve masum bir çocuğu andırıyor sanki.
Ne umut verici ne temiz bir hayat olurdu bembeyaz olabilmek.
Kirlenmemiş bir ağacın dallarına konabilmek.
Bir kuş olmalı belki insan. Özgürce uçabilmeli, ekmeğini bulmak için günlerce yükseklerden aşağılara kanat açmalı.
Belki bir kelebek olmalı.
Yirmi dört saat içinde öleceğini bile-bile o saatleri mutlulukla geçirmeli.
Belki de yeni bir güne başlayan bir küçük yürek olmalı insan.
Tüm çıplaklığıyla göğüslemeli hayatı. Engebeleri aşmalı. Çukura düşen ayağını çıkartıp tümseklere kök salmalı. Ne mutlu olur, ne kadar çok haz duyardı insan gerçekten olduğu gibi olabilseydi...
Küsmemeli, yaşamalı benliğince, belleğinin aldığı kadarıyla hayatı. Paylaşmalı bir kuru ekmeği, bir tebessümü, bir demli çayı ara-sıra. Kendini mutlu hissetmeli, geçireceği zamanı kendine ayırmalı insan.
Aynaya baktığında gözlerinde aramalı yaşamanın sırrını.
Çözmeli bir yumak ipliği dolanmaya başladığı yerden.
Çözmeli ki, başardığı zorlukları aşabilmenin tadını alsın!
Belki de insan olmalı gerçekten insan. İki ayağı, iki gözü, iki kulağı olan. Bir neşesi olmalı güneşe inat dünyaya ışık saçan.
İnsanlığı öğretmeli yeni doğan balalarına...
Soyunu, yürekliliğini devam ettirmeli onların gülen gözleriyle.
İnsan olmanın değerini anlamalı çöpleri karıştıran bir enik yavrusu gördüğünde.
Bir çocuk gözüyle bakmalı hayata.
Güneşi geceden önce doğurmalı yüreğine.
Geceleri ıslatmalı, güneşi yakmalı kendi ateşiyle.
Kendi kendiyle barışmalı, bir o kadar da ürkek bakmalı hayata!
Hayatın çukurunu kazmalı, önce kendi atlamalı insanın bu çukura. Sonra çıkmalı düştüğü yerden...
Düşüşüne ağlamalı, yükselişine bir mum yakmalı. Ödüllendirmeli kendini... Sevmeli insan, her şeyi sevmeli!!!
Kabullenmeli her şeyi, olduğunca, kararınca!!!
Kısacası; katıksız sevmeli insan, insanı!