Yaşamım bir gün gelecek kapı eşiğinden ayaklarımın ucuna. Beklediğim hayatımın sonunda acıyan veya acıtan yaralar gibi kanatacağım bütün dikenleri. Ben bir yoksulluğa adamıştım tohumlarımı. Şimdi uzanabildiği kadar yandaşlarına sokulsun, tarumar olsun bedenim, fikrim ve yüreğim…
Hayatım en olumlu anları;
Sonsuz debelenişlerinde çıkmazlara saplanan bir bıçak gibi kesiverirdi umutlarımı. Ben yalnızlığı yaşamıştım doyasıya. Hep bir şeyler, umut etmiş ve o bir şeylerin yokluğunu asla göz ardı etmemiştim. Bilirdim ki çıkacaktı, bir rüzgâr yeli gibi esiverecekti bütün umutsuzluklar…
Çare aramak değil çarenin tam kendisi olmak andım olmuştu artık. Ne bir tebessüm ne de bir umut bekleyemezdim körpe yüreklerden. Her ayak kendi yüreğinin sesiydi. Kimden nasıl ve ne için medet umabilirdim ki!
Ben böyle yaşamış böyle kabullenmiştim hayatı. Hayat beni nasıl anlatabilirdi ki! Neyimle anlatabilirdi…
Yüreğimin sadece, sadakate açılan kapısından mı bahsetmeliydi, yoksa umut beklerken her an umutsuzluğun kapıdan içeri girebileceği ihtimaliyle mi, anlatmalıydı?
Ben bir yaşam adamıştım hayatıma. Gözümün yaşlarını değil, gözlerimi bile verirdim, benim gözümle yüreğinde ki yeri görsün diye…
Keşkem var mıydı bilmiyorum. Keşke demek neyi çözerdi ki! Kaç yürek satıldı bu keşkeler yüzünden, kaç beden ceset oldu keşke diyen diller yüzünden….
Elimde miydi , hayatımın pusulası. Hayat bir rüzgar yeli gibi geçiveriyordu ellerimin ucundan. Hep bir şeyler arıyor, hep bir şeyler bekliyordum. Olmuyordu ki böyle. Beklemek çözmüyordu bağlanan düğümleri.
kabuslardan kaçar gibi kaçıyordum yokluğundan. Bazen içimde bir umut kıpırtısı kanat çırpsa da, biliyorum küllenmiş küller çabuk sönerdi.
Hep karamsar mı bakıyordum yaşantıma. Hep mi bir şeyler istiyordum acaba birilerinden. Nankörlük mü ediyordum en sadık dostlarıma…
Ya onlar da olmasaydı benliğimde. Yazacak kalemi, kağıdı olmayanlar var mıydı acaba? Ben yapabiliyordum bunu.
Hiç olmazsa kelimelerde boğulup, ölesiye ağlayabiliyordum kağıtların koynunda. Ya onlar da olmasaydı diyordum içimden…
Yeterli miydi?
Bugün daha bir suskun yüreğimin serzenişleri. Tebessümlerine gebe kalmış baharlar gibi...
Hani diyorum bir çocuk çıksa şuracığımdan. Alıp götürse beni, uyandırsa gördüğüm kötü rüyalardan. Tıpkı küçük bir kız çocuğuyken olduğu gibi. Sadece gülücüklerin, o masum öpüşlerin koynunda uyutsa beni ve hiç uyandırmasa en tatlı yerinde…
Oysa yazışlarımın sonuna kadar bütün yürekliliğim. Yine o pembe dünyalardan sıyrılıp dönüyorum puslu odama…’
Anlıyorum artık ve böyle kabulleniyorum yaşamımı?
Yaşamım bir gün gelecek kapı eşiğinden ayaklarımın ucuna. Beklediğim hayatımın sonunda acıyan veya acıtan yaralar gibi kanatacağım bütün dikenleri. Ben bir yoksulluğa adamıştım tohumlarımı. Şimdi uzanabildiği kadar yandaşlarına sokulsun, tarumar olsun bedenim, fikrim ve yüreğim…
Tan yelleri esiyor bak yine ve meydan okuyorum sana bütün mertliğimle!
Ey Hayat;
Aldığın da vereceğinde baş tacımdır!!!