Mersin, bir çok konuda diğer bazı illere fark atar. Güneyin önemli şehirlerinden birisi olarak da "Akdeniz'in incisi" olarak anılır. Bu olumlu nitelikleri sayesinde göçmen ve mültecilerin yerçekim merkezi haline gelmiştir kanımca. Bu hususta daha Cumhuriyet'in kurulduğu yıllarda "Mübadele" muhacirleri Mersin'nin bazı köylerine ve merkez İhsaniye mahallesine yerleştirilmişlerdir. Daha sonraki yıllarda Balkan Göçmenleri değişik tarihlerde Trakya ve Anadolu şehirlerine iskanlı veya serbest olarak yerleşmişlerdr.
Mersin deyince, yemyeşil portakal, limon ve muz bahçeleri gelir akla. Sonra sebze seracılığı, masmavi denizi ve sıcak insanlarının cana yakınlığı. "Akdeniz'in İnci'si" hatta zaman zaman Küçük İstanbul da denmiş. Kimin söylediği bilinmez ama haklılığı ortadadır.
Mesela "Fakir memleketi" diyenler de var. Kış mevsiminin ılıman geçmesinden dolayıdır. Konuksever insanı ayrı bir önemdedir. Bu hususta Türk Milleti hiç kimseye meydan bırakmaz. Atalarımızdan mirastır. Asırlar boyu bu değerlerini korumuştur. Kim olursa olsun, misafirine kucak açmış bağrına basmıştır. Doğa bütün güzelliklerini Mersin'e bağışlamış ve masalımsı eşsiz bir yer oluvermiş.
Yalnız 170 yıl kadar önceleri Mersinimiz ufacık bir yermiş. Daha önceleri değişik ülkelerden "Kent ve Göçler" konulu kongrede, çevre illerin sorunlarıyla ilgili yaklaşık 100 bildiri 20 oturumda tartışılmıştır. Bu süreçte çok sayıda göçü yaşayan ve böylece gelişip genişleyen Mersin'de o eski göçlerle son yıllardaki sayı ve nitelik yönünden çok farklı göçü sosyal, ekonomik vb. yanlarıyla ele almak karşılaştırmak gerektiği kanısındayım.
Ilıman iklimi, iş ve ekmek bulabilme gibi çok çeeşitli nedenler Mersin'e göçte etkili olmuştur. Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa 1832 yılında Adana'yı ele geçirdiği yıllarda Mersin, Efrenk Çayının doğusunda dağınık ve sahile kadar uzanmış büyücek bir köy halindeydi. Küçük bir iskele (Şimdiki Ulu Camii yerinde) yapılmış. Suriyeli yelkenliler buradan kereste, odun, kömür nakletmeye başlamışlar. Tarsus - Silifke yolunun üzerinde ki bu konaklama yerinde, bahçelerin yakınına ve yolun iki yanına evler, dükkanlar, kahvehaneler yapılıyordu. Şimdiki Hastane Caddesinin batısında Yoğurt Pazarına doğru, kenarında yüksek kavak ağaçları olan büyücek bir su arkı geçiyordu. Sahil bataklıktı ve çalılarla kaplıydı. Hıristiyan köyü diye bilinen mahalle (şimdiki Osmaniye mahallesi). Gökçe Ağalarının değirmenlerinde, bahçelerinde çalışmak üzere Tarsus'un İskiliç köyünden getirdikleri 8 hane Rum aileden kurulmuştu. (Sonraki yıllarda sayıları çoğalan Rum ailelerden Milli Mücadelede yaralılık gösterenlere dağıtılmıştır.) İçel'ide kapsayan bölgeyi sekiz yıl bağımsız bir eyalet olarak yöneten İbrahim Paşa döneminde bataklıklar kurutularak bölgeyi kasıp kavuran sıtmanın kökünün kurutulmasına çalışılmış, sulama kanalları projeleri yapılmış. Mısır ve Suriye'den getirilen Fellahlar, Habeşler pamuk tarlalarında çalıştırılmış, şeker kamışı ekimi başlatılmıştır. İbrahim Paşa, Mısır'lı Arap ve Kıptilerden kuracağı bir ordunun savaşamayacağını bildiği için XI. yüzyılda Doğu Türkistan'dan göçetmiş ve Türkçeyi az da olsa bilen Kara Hata Türklerinden oluşturduğu ordu ile gelmişti. Askerlerin bazısı ailelerini getirdi, bazısıda yerli kadınlarla evlenerek yerleştiler. Türk kökenli oldukları bilinmeyen ve Fellah (Arapça "filahat-çiftçilik"ten çiftçi, ekinci Mısır'ın Arap yerli halkından genellikle müslümandılar.) Mersin 1852 yılında Tarsus'a bağlı nahiye olmuştur. Bu yıllarda Mersin'de 496 hane, 109 dükkan, 6 kahvehane, 2 fırın, 2 masara ( üzüm,zeytin,susam ezimyeri) ve 1hamam vardır. Mersin kariyesinin henüz kayıtı bile olmadığı anlaşılmıştır. 1880 yılında Mersin'de Belediye Teşkilatı kuruldu, ilk başkan Barbur Beydir. Tarsus'tan gelen ve Silifke'ye uzanan yolun şehir içindeki bölümü iş merkezi olmuştu. Yoğurt Pazarı'nın da üzerinde olduğu "Pazar Caddesi" ile güneyinde bu yola paralel ve Eski Camii ile Bezmialem Valide Sultan Çeşmesinin önünde, kıyıda açılan cadde (şimdiki Uray Caddesi) hızla gelişti ve genişledi. Tüccar Hanı (sonra Azak Hanı) ve Taş Han kuruldu.
Mersin'de "Muhacir Komisyonu" kuruldu. 1888 yılında Mersin'de Liva teşkilatının kurulmasından sonra bu komisyon genişletildi ve yetkisi artırıldı. 1899 yılında Girit'ten göç eden Türkleri yerleştirmek üzere hükümet tarafından elli ev ve cami yaptıılarak İhsaniye mahallesi kurulmasıda bu komisyonun çalışmaları dikkati çekmektedir. 1870'lerde Fırka-i islahiyenin Çukurovanın dağlık kesimindeki ayaklanma ve eşkiyalık hareketlerini bastırmak, konar göçer aşiretleri yerleştirerek Osmanlı yönetiminde toplamak amacıyla 1865'te kurulan özel askeri çalışmalarıyla yörede düzenli tarım yapılması için Çerkezler ve Yörükler iskana zorlandılar. Devletin gösterdiği bölgelere yerleştirildiler. Önce sahile yerleştirilen Çerkezler, kavurucu sıcaklar yüzünden yüksek kesimlere gönerilmelerini istemişlerdir. Sadiye köyü (Mersin) bu amaçla kurulmuştur. (Devamı gelecek sayıda.)
Eşref ÖZGÜR - Akdeniz Balkan Türkleri Federasyonu Bilim Danışmanı.
Esen kalın