Ön yargı, bireyin öteki olarak nitelediği canlı ya da canlılara karşı düşmanlık duygusunun oluşmasına sebep olan koşullanmış davranmış biçimidir.
Ön yargı fenalıktır.
Ön yargı şartlanmışlıktır.
Ön yargı aptallıktır.
Ön yargı var olan zekâsını kullanacak akla sahip olamayacak ölçüde akıl kıtlığı, akıl noksanlığıdır.
Ön yargı güzel görememek, güzel düşünememek, güzel bakamamak, güzelden mahrum olmaktır.
Ön yargı tarafgirliktir. Birinin yanında başkasının karşısında olmaktır.
Ön yargı düşman üretmektir. Karşıdakini hain olarak görmektir.
Ön yargı köleliktir çünkü ön yargıların hâkim olduğu yerde kişiler düşüncelerini net söylemez ve kendilerini tam ifade edemezler.
Ön yargılı mutsuzluktur ve mutsuzluk bulaşıcıdır.
Ön yargı şeytandandır. Şeytandan insana geçen dört hastalık vardır. “Yeis, ucb, gurur ve sû’-i zan.” Ön yargı, sû’-i zan ve gururdandır. Bunun için şeytandandır.
Ön yargılı insan bencildir. Dünyanın merkezi olduğunu düşünür.
Ön yargılı insan ahmaktır, ufku bir başkasının ufkuna ipoteklidir, birine öylesine bağlanır ki onun yanlış yapabileceğine inanmaz. Gerçek ortaya çıktığında ise “yapmışsa vardır bir nedeni” diyerek tevil yoluna gider. Tanımadan, bilmeden, görmeden, yaşamadan, elinde hiçbir somut veri olmadan başkasının aklıyla hüküm verir bu sebeple de en adaletsiz yargılamayı yapar. Aklı ipotekli olduğundan, aklıyla verdiği kararlar çıkarlarını koruma üzerinedir ve maalesef vicdanlarını da kullanamazlar. Sonuçta her zaman pişman olmakla kalmaz sürekli düşman biriktirirler.
Önyargılı davranış gösteren fail ötekinin, varsayılan nitelikleri sebebi ile gadre uğradığını bu durumun kendini tehdit ettiğini ve mevcudiyetini tehlikeye attığını düşünerek ötekinin yok edilmesi gerektiğine inanır. Bu davranış şekli zayıf ve korkaklara mahsusu bir tarzdır.
Bu tür insanların kalpleri vardır ancak onlarla anlamazlar, gözleri vardır ancak onlarla görmezler. Kulakları vardır ancak onlarla işitmezler.
İnsanlara ve olup biten hemen her şeye muazzam ölçülerde yükleme ve yakıştırma yapmak, çoğu insanın düşünce ve davranış sisteminin ana çerçevesini oluşturan ağır bir marazdır. İnsanın kendisini hakikatle hizalamak yerine bir şey ya da kimse hakkında anlayış ve kavrayışa sahip olmaksızın değer hükmü ortaya koyması ve muhakeme etmeksizin konum alması haksız, ayrımcı ve dışlayıcı bir tutumdur. Bu tutum, yalnızca kişisel ve bireysel düzeyde değil, kolektif ve toplumsal düzeyde de mevcuttur.
Muhakkak ki her insanın bir şekilde ve bir dereceye kadar kalıp yargıları, önyargıları vardır. Ya da elinde olmadan önyargılı olduğu durumlar söz konusu olabilir. Ancak insan, önyargılarını paranteze alabilecek ve onlarla arasına mesafe koyabilecek iradî bir varlıktır. Zihnini önyargılardan tamamen arındırması, her şeye ve herkese temiz bir sayfayla yaklaşması mümkün olmasa da onları kontrol altına alacak iradî güce sahiptir. Kendisini bu bakış darlığından ve davranış yüzeyselliğinden kurtaracak ve önyargılarını yönetebilecek içsel kuvvete mazhardır. Ancak insan, bazen önyargılarını berhava etmek yerine onlardan faydalanma yoluna gidebilir. Çünkü önyargılar bazen yararlı ve işlevsel mekanizmalardır. Tahmin etmeye ve kategorilere ayırmaya izin vererek işleri basit tutmaya yardımcı olurlar. Ama çoğunlukla faydasızdırlar, özellikle de zihinsel alışkanlık hâlini almış olan önyargılar. Ötekini, başkayı, yeniyi, farklıyı, benden ve bizden olmayanı dışlar; müsamaha ve tahammül kültürünü yok ederek husumet getirirler. Ve ne yazık ki önyargılar, oluştuktan sonra büyük bir kalıcılığa sahip olurlar. Artık önyargı bulutlarını dağıtmak, kırmak, dizginlemek, onlara hükmetmek güçleşir.
Açık ya da örtük, önyargılar sayısız farklı yolla, şekille ve tarzla kendilerini açık edebilirler. Günah keçisi arama, bir önyargı örneğidir mesela. Nefret Yasaları (Hate/Bias Laws) da bir çeşit önyargı yasalarıdır.
Eğer insan ön yargılarından sıyrılmaz ise kalbi ile anlamayan, gözleri ile görmeyen, kulakları ile duymayan aşağılık bir mahlûkata dönüşür.
Siyasette, beşerî ilişkilerde, sporda, kurumsal iş ve işlemlerde... artık gizlenmesi mümkün olmayan önyargılarla karşı karşıyayız. Önyargılara battık. Ve öyle görünüyor ki, bu hâl giderek şiddetlenecek ve dünya çapında milyonlarca insanın yaşamını etkileyen bir noktaya ulaşacak. Dedikoduya, gıybete, söz yitimine, güven kaybına güç veren ve zihnimizi bu kadar kemikleştiren önyargılar konusunda daha fazla kamu bilincine ihtiyacımız var.
İyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırmak için toplumun her ferdi üstüne düşeni yapmalıdır. Bizler üstümüze düşeni yaptığımızda gerisi takdiri ilahidir ve Yüce Yaradan’ın hükmü Zuhruf suresinde apaçık bellidir. “Ey Muhammed, sen mi sağıra işittireceksin yahut körü ve apaçık sapıklıkta olanı yola ileteceksin? Ya biz seni alıp götürdükten sonra onlardan öç alırız. Yahut senin gözlerinin önünde onları azaba uğratırız. Bizim her şeye gücümüz yeter”
Önyargı hamallığından kendinizi kurtarabilmeniz umuduyla...