Her milletin kendini ele verdiği bir bakış noktası vardır. Oradan hâli ve hikâyesi kavranabilir. Türk milleti için o nokta “istiklâl”dir.

İstiklal; Türklerin dünyaya mührüdür! Egemenlikten ve eşitlikten aşağısını kabul etmediğinin, müstakil yaşamada ısrarcı olduğunun, soy şuurunu önemsediğinin, kimliğini ve istikbâlini inşa edecek güce, iradeye, enerjiye ve sinerjiye sahip olduğunun ilânıdır.

Ağustos ayının anlamını ancak ve ancak bir “Türk” olarak ben ve Türk’ü tanıyanlar bilir. O yüzden Ağustos ayında tüm dünyayı, anlamını yalnızca bir Türk’ün bildiği koca bir tebessümle selamlıyorum.

Bu ay, aylardan istiklâl, zafer ve kimlik.

Devasa bir tuvale tek renk bir boya sürmeye başlayacak olsam, elim tereddütsüz kırmızıya gider bu ay. Ecdadın hafıza mekânı çünkü gönlüm. Mahcubiyet içinde varlığım. Hayat sokağında bir kimlikle, dille, dinle, bellekle, tarihle, coğrafyayla, zaferle, güfteyle, muhtevayla, ana şefkati, baba kudretiyle dolaşmanın ağırlığı var üzerimde.

Kimliğin miras alınamayacağını; ancak, inşa edilebileceğini ve yaratılabileceğini görmenin memnuniyeti var yüzümde.

Bir hilâl uğruna batışının izi var belleğimde.

Umudumu diri, imanımı güçlü tutmanın zarureti var zihnimde…

Beni ayakta tutan manevi sermayesin!

Armağansın!

Cömertliğin ve dirayetin ilhamısın.

Ben de senin fetih geniyle ve imanla mayaladığın çocuğunum.

Senin gibi dünyaya ve insanlığa her an, birden bire yeni sürprizler yapabilecek olanım!

Daha güzel kelimelerle ifade edebileceğim bir şey değil.

Biz…