Maalesef bizi ufukların efendisi yapacak bir gizemli kavram var ki bunu geçmişte çok ihmal ettik, belki de ihmal ettirildik...
“Hayal” kurmaktan bahsediyorum.
Bu kavramı öyle çok ihmal ettik ki hayal kuramadığımız gibi üzerine çıkıp çiğnedik. Olmadı tepe tepe kullandık.
Hatta üzerine müstehcen Namık Kemal fıkraları dahi inşa ettik.
Bu değerli kavramın kıymeti harbiyesini bir türlü anlayamadık, farkına varamadık…
O gün anlayamamıştık ama bugün artık her şeyi daha iyi anlayabiliyoruz.
Anladığınız nedir diye sorarsanız şunu söyleyebilirim: “İğdiş edilmiş bir zihinle, bir toplum hayal kurup, nasıl gelecek inşa edebilir?” sorusuna cevap bulabilme mentalitesini…
Oysa geçmişte medeniyetler kurmuş bize “Siz bir şey yapamazsınız” dediler…
Biz de inandık. Çünkü söyleyenler tıpkı bizler gibiydi, bize benziyordu. Aslında bunlar post giymiş dost görünümlü dostlarımızdı. Böyle olunca zaman içinde “bizden bir şey olmaz” sözünü dilimize pelesenk ettik.
Bir şeyler yapabilme, bir şeyler becerebilme bir şeyler inşa edebilme kapasitesini hep bizim dışımızdakilere verilmiş bir lütuf olarak gördük…
Kulağımıza fısıldadıkları bu sözde yetersizliğimizi içimizdekilerle beslediler. Bir çok şeyi imkansız görme serüvenimizi en yakınımızdaki en güvenilir sözde dostlarımızla perçinlediler.
Bu bizim için zaman içinde kanıksanmış çaresizliğimize dönüştü. Hayal kurdurmadıkları gibi hayal kurmamızı gasp ettiler, elimizden aldılar. Olmadı yetiştirdiğimiz gelecekle ilgili hayal kurucularımıza da imkansızlıklarımızı kulaklarına fısıldadıkları suflelerle ayartıp başka ülkelere ihraç ettirdiler.
Halkım diliyle, hayal kurmayı metastaz yapabilen kanser olarak gösterip, sıtmaya razı ettiler.
Hayal kuramazsan yeni icatlar yapamaz, yeni keşifler gerçekleştiremezsin dediler.
Soruyorum şimdi size iğdiş edilmiş böyle bir zihin neye muktedir olabilir ki?
Böyle olunca da ister istemez zihinleri iğdiş edilmiş bir toplumun hayallerinin peşinde başkaları koşar.
Gördük ki bizleri birilerinin ortaya attığı; sağ sol, Kürt Türk, alevi sünni gibi sığ toplumsal sorunlarla uğraştırırken, hayallerimizin peşinde başkalarını koşturmuşlar.
Yarıştan kopuş bizim adımıza olsa da, sonuca koşuş bizim adımıza olmamış hiçbir zaman…
Kendi toplumları, kendi gelecekleri adına olmuş her zaman…
Geçte olsa bu gün daha iyi anlayabiliyoruz millet olarak geç kalışımızı, geri kalmışlığımızı..
Belki başkalarının kapısında yetindiğimiz kadar verilenle yetinmenin derin acısını…
Ama artık bazı şeyler değişti. Toplum olarak yaşadıklarımız, zihin dünyamızla birlikte dünyayı kavrayış mantalitemizi de değiştirdi.
Yaşam alanlarımızı, hayal sınırlarımızı dekorize edip kendilerine göre döşeyen başka zihnin dekoristleri kendilerini ele verdi.
Son yıllarda artık bizlerde toplum olarak gelecekle ilgili hayaller kurabiliyoruz. Hayal kurmanın başkalarına ait bir lütuf olmadığını millet olarak farkına vardık. Mankurtlaşmış bir toplum olmaktan çıkıp terk ettiğimiz hayallerimizi daha güçlü köşe taşlarıyla döşüyoruz artık.
Bir gelecek inşa etmemizi belli bir alanla sınırlayan içimizdeki “başka zihinlerin dekoristlerine” rağmen yapıyoruz bunları…
Siz yapamazsınız, siz gelecek inşa edemezsiniz çırpınışlarına aldırmadan her alanda yeni bir diriliş inşa ediyoruz.
Müesses nizamın dur durak bilmeyen saldırılarına rağmen artık geleceğin dünyasında bizde varız diyoruz…