Yaş olarak 50’yi devirmiş herkes 90’lı yılları iyi bilir. Terör ve ekonomi bu yılların en önemli devlet sorunuydu. Gün geçmiyordu ki terörün can almadığı evlere ateşin düşmediği bir gün olsun. Gün geçmiyordu ki çocukların babasız, kundaktaki bebeklerin anasız kaldığı bir an yaşanmasın.
Ülke bir taraftan 1994 yılı 5 Nisan kararlarıyla alınan ekonomik tedbirler altında devalüasyonun getirdiği yükle para pul olmuş alım gücü düşmüş bir ekonomi gündemiyle mücadele ederken diğer taraftan hemen her gün sivil, asker demeden evler şehit haberleriyle sarsılıyor insanlar bu iki sıkışmışlığın arasında nefes alacak bir gün bir umut arıyordu.
O günlerde ekonomik gerçekleri sineye çekiyorduk ancak sineye çekemediğimiz tek şey vardı o da ‘’terör’’ dü.
’’Acaba bu terör gündemi ne zaman son bulur, ne zaman şehit haberleri almayız.’’ der üstüne bir ah çekerdik.
Bu ayrılıkçı terörü kim bitirirse bu millet o iktidara minnet duyacağını adını tarihe altın harflerle kazıyacağını düşünürdüm.
Çünkü gelen şehit haberleri canımızı o kadar çok acıtıyor ki bu o dönemi yaşayan bizler için terörün sona ermesi hepimiz için bir mucizeydi.
O gün şunu ifade ettiğimi hatırlıyorum:’’ Bir gün bu kanlı terörü kim bitirirse o liderin yanında olacağım.’’
Bugün o sözün üzerinden neredeyse 30 yıl geçti.
PKK terörüyle ilgili canımızı acıtan haber duymaz olduk. Televizyon haberlerinde sıcak başlık olarak veya gazetelerin sür manşetlerinde artık terör olaylarını kalın puntolarla vermiyoruz. Çünkü terör bu ülkenin 40 yıllık gündeminden silindi. Tarihin tozlu sayfalarının müdavimi oldu.
Oldu olmasına da kolay oldu mu? Elbette bu kolay olmadı.
Yaklaşık 20 yıllık AK Parti kendi iktidarında Savunma Sanayinden, Sağlık ve alt yapı hizmetlerine kadar o kadar çok alanda o kadar büyük hizmetlere vesile oldu ki bu dirayetli duruş bu ülkede terörün beslenme alanlarını kuruttu.
Bugün artık şehit haberlerini terör gündemiyle değil tecrübesizlikten kaynaklanan silah veya araç kazalarından alıyoruz. Terörü artık yeni güvenlik konseptiyle birlikte sınırlarımız içinde beklemiyoruz. Artık dışarıdan gelen sızma ve saldırı girişimlerini bataklığında kurutuyor sınır dışı operasyonlarıyla buna fırsat vermiyoruz.
Sınır dışı operasyonlarını yaparken de artık eskiden olduğu gibi kimseden icazet ve izin almadığımız gibi bu ülke artık gündemini başkalarının belirlediği ülke olmaktan çoktan çıkarttık. Bu ülke artık teröre karşı yapacağımız operasyon alanlarını birilerinin çizdiği güdümlü devlet formatını yerle yeksan etti.
Gelinen noktada 14 Mayıs seçimlerini Cumhur İttifakının kazanma ihtimali karşısında can çekişen örgüt üyeleri ve Kandil’in baronları panikte…
Zira Kandil baronları biliyor ki can çekişen örgüt üyeleri ve bazı örgüt elebaşlarının MİT operasyonlarıyla imha süreci kendilerine de gelecek.
Örgüt ve kendileri için tehdit olamaya devam edecek Erdoğan karşısında Kılıçdaroğlu’nu desteklemek uzantı partinin iktidar olamayacağı bir koşulda daha makul bir tavır olacak.
Bu panik ve korkunun getirdiği telaşla Kandil’den kulağa üflenen sufle ile HDP’den Kılıçdaroğlu’na tam destek açıklaması geldi.
Ve PKK terörünün yeniden hortlatılması ve ülkenin gündemine yeniden sokulmasına kapı aralayacak sorunlu alan için Kılıçdaroğlu, alacağı bu destek karşılığında;
1-Bölgesel özerklik,
2- Sınır içi ve sınır dışı operasyonlara son verilmesi,
3- Öcalan, Demirtaş ve tüm terör hükümlülerinin cezaevlerinden salıverilmesi,
4- Adayları Kandil’den belirlenen belediye başkanlarının belediyeyi örgütün destek şubesi olarak kullanması karşısında devletin suça karışan bu başkanları görevden alması ve kayyum atama ile neticelenen ‘’ kayyum ataması’’ sistemine son verilmesi…
Talep edilmiş olmalı ki Kılıçdaroğlu bu anlaşmayla ilgili ser verip sır vermedi.
Bu sorunlu ve zehirli ana başlıkların konuşulduğunu nereden anlıyoruz. HDP’nin bazı eski ve yeni yöneticilerinin bu başlıkları ifşa ve teşhir eden açıklamalarından.
Maalesef ülke siyaseti, böyle gayri milli bir muhalefet ile siyaset tarihinin en çürümüş en kokuşmuş en silik dönemini yaşıyor desek herhalde abartmış olmayız.