Dünyamızın bugüne kadar belki de en ihtiyaç duyduğu kavram: “EMPATİ”
Ve tartışmasız tüm insanlığın sahiplenilmesi halinde en önemli can simidi…
İhanetlerimizle yok etmeye çalıştığımız dünyamızı, insanlığımızı kurtaracak, budayarak körelttiklerimize, yaşam alanlarımıza huzuru, barışı getirecek yaşam suyumuz, ab-ı hayatımız belki de tek olmazsa olmazımız…
Kendini bir şey sanan, böbürlene böbürlene adeta dünyayı ben yarattım diyebilecek kadar küstahlaşan, bir virüs karşısında bu kadar acizleşebilen biz insanoğlu, bu kıymetli kavramı ne kadar sahipleniyoruz bunu hiç düşündük mü?
Değersiz gördüğümüz belki de üzerinde hiç düşünmediğimiz sıradan bir bitki florasının örneğin evimin bahçesinin bir köşesindeki otsu küçük bir bitki çeşitliliğinin bana ilham kaynağı olduğunu söylersem abartmış olmam belki…
Ağustos’un bitimiyle sararmaya yüz tutmuş arsız ayrık otu, sarı dikenli deve dikeni, boynunu bükmüş nazlı kırmızı gelincik çiçeği, karışık beyaz sarı papatyalar, farklı birbirine benzemeyen onlarca bu bitki varyasyonunun bir arada yaşama refleksini nasıl elde ettiğini ve bu sırrın insan denen beşer tarafından nasıl becerilemediğini biraz tebessüm belki de birazda gıpta ile izledim.
Nihayetinde bir bitki topluluğu diyerek tepeden baktığımız zorunlu birlikte yaşama gerekliliğini biz insanlara hatırlatan, hatırlatırken adeta bizlere dersler veren bu küçük otsu bitki florası, bu bilge tavırları ile nasihate ne kadar çok muhtaç olduğumuzu düşündürdü bana…
Bir bitki topluluğu olarak farklı karakterlerde yaratılmış olsalar da birbirlerine katlanabilen, sarı deve dikeni belki bende olabilirdim diyebilen sarı papatyanın, horlanan arsız ayrık otunun kaderi benim kaderimde olabilirdi diyebilen gelincik çiçeğinin kendisini karşısındakinin yerine koyabilme empatisi, biz arsız insanoğlunu utandırması gerekmiyor mu?
Bu kadar kapsayıcı olan yere göğe sığdırmakta imtina etmemiz gereken bir bitki topluluğunun bir arada yaşama refleksini gerçekleştiren bu sihirli kavrama ne kadar sahip çıkıyoruz, insanlık olarak ne kadar içselleştirebiliyoruz bunu hiç düşündük mü?
Toplumsal yaşamımızda bu sözcüğün etki kapasitesi hakkında konuşurken hasbelkader mangalda kül bırakmıyoruz. Ancak empati kavramının uygulama pratiğine girdiğimizde kendimizle çelişiyor, düşüncelerimize ihanet ediyoruz.
“Empatiyi” adeta çarmıha geriyoruz.
Bakın içinde yaşadığımız dünyanın haline…
Mesela dünün ve bugünün tüm savaşlarının, kavgalarının, kaoslarının kökenine indiğinizde insanlık olarak hala empati olgunluğuna ulaşamadığımızı, ben merkezci Narsist anlayışının empati kavramını çivileyerek çarmıha gerdiğini görürsünüz.
Örneğin, demokrasi ve özgürlük algısının, bir yalan olarak siyasal ve sosyal mühendislik üzerinden kullanılarak bu coğrafyanın bilinç bulanıklığı yaşayan halkına çok yönlü perspektiften sözde bir kurtuluş eşiği olarak lanse edilerek talan edildiğini görürsünüz.
Veya enfekte zihinlerin empatiden uzak çıkar odaklı bu anlayışlarının, içinde yaşadığımız dünyaya maalesef her defasında kan ve gözyaşı getirmekten öteye gidemediğini gözlemlersiniz.
Tüm bu olgular bir gerçeklik olarak düşünüldüğünde, empati kavramını bir davranış modeli olarak insanlığın kendi menfaatlerine nasıl feda ettiğini, hoyratça nasıl ayaklar altına aldığını görürsünüz.
Anlayabildik mi farkına bile varamadığımız bu küçük bitki topluluğunun insanoğlu olarak bizlere vermek istediği o büyük insanlık dersini?..
Anlayabildik mi?