2020’ye veda ederken bu koronavirüs pandemisi bizi o kadar çok karamsarlık sağanağına mahkum etti ki 2021 için biraz umut, birazcık tebessüm istiyorum.
Elbette bu beklentilerimin önemli sebepleri var.
Dün iş çıkışı lafın belini kırarız diye mahallenin şişman kasabı Tombul Şükrü’ye uğradım.
Beni görünce bıyık altından hafifçe kıskıs kıskıs gülen Şükrü, başını kaldırıp yüzüme bakmaya bile tenezzül etmedi.
Ardından onlarca yılın müşterisi olma hatırına birazcık tebessümü çok görmez umuduyla sokağımızın emektar bakkalı Muharrem amcaya uğruyorum.
Selatı selam ediyorum…
Beni görünce hemen bir şeyler ikram etme telaşında olan alicenap Muharrem amcanın bu kez gözlerine ışık tutulmuş tavşan gibi boş ve donuk bakışlarını izliyorum.
Arada alışveriş için cadde üzerindeki markete çıktığımda yolda sokakta insanların ekseriyetinin asık yüzlerini görüyorum.
İşe gidiyorum çalışma arkadaşlarımda panik, bir korku, bir karamsarlık hakim…
2021’e girerken insanların suratlarında emanet tebessümler, ödünç umutlar…
Umut isyan ediyor, tebessüm adeta gözyaşı döküyor.
Ne oldu bize?
Toplum olarak neden bu kadar kendimizi bıraktık, neden karamsarız?
Olumsuz şeylerden neden birazcık umut, birazcık da olsa neden olumlu çıkarımlar yapamıyoruz?
Hatta olumlu birçok şeyde dahi neden olumsuz şeyler arıyoruz?
Toplum olarak zorlu süreçlerden geçtiğimiz doğrudur. Konjonktürel sebeplerden kaynaklanan bir pandemi süreci yaşadığımız on binlerce insan kaybımızda bir gerçek!..
Ancak empati yapabilmemiz gerekiyor. En önemli eksiğimiz empati yapamamak!
Aynı şeyleri başka toplumlarda yaşıyor. Hem de daha fazlasını…
Hem bu sayede körelttiğimiz hatta kaybettiklerimiz değerlerimize geri döndük.
Aile kavramını yeniden hatırladık. Yardımlaşmayı, fedakarlığı, birbirimize bağlılığı yeniden anımsadık.
Bu bile bir kazanım olarak geleceğe daha umutla bakmamıza, pozitif düşünmemizi sağlamaya yetmez mi? Elbette bu ortamda empati yapabilmenin kolay olduğu söylemiyorum.
Fakat bunu zorlamak, alışkanlık haline getirmenin hayatımızı nasıl kolaylaştıracağını, ruhsal yaşamımızı nasıl stabilize edeceğini asude, dingin bir yaşam hesabı için ne kadar elzem olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Bir mütefekkir karamsarlık ve iyimserliği tanımlarken şöyle diyor: “Karamsar her fırsatta bir felaket, iyimser her felakette bir fırsat görür.”
Mutlaka karamsarlıkla her fırsatı bir felaket olarak çağrıştırmayı bir tarafa bırakıp, felakette olsa her felakete fırsat olarak bakıp kendimiz, ailemiz ve çevremiz açısından müspet çıkarımlar yapmalıyız.
Aslında karamsarlığı birazcık da olsa bir tarafa bırakıp, biraz iyimser olabilsek birçok şeyin üstesinden geleceğiz.
Mesela bizim asık suratlı ve tebessüme mesafeli olmamız birçok olumsuzluğun habercisi…
Çocuğunuz varsa sürekli bir asık suratın çocuğunuzun ruhsal dengesinde nasıl bir tahribat oluşturacağını söylemeye gerek yok sanırım.
Veya bir arkadaşınız veya eşinizle birlikte olduğunuz bir ortamda hep karamsarlıkla paralel ortak bir yaşam ne kadar çekilebilir olur?
Karamsarlıkla yaşamanın götüreceği yer, majör depresyonla endeksli büyük depresif hezeyanlardır.
Bunun için olumsuz ve sürekli tepkisel reaktif bir bakış açısını bırakıp yaşama hep müspet bakan çözümcü ve sorunu kendi iç dinamiklerinde içselleştirebilen proaktif bir bakış açısı konusunda yarından tezi yok bir tercih yapmalıyız.
Ve her ne olursa olsun birazcık tebessümü çok görmediğimiz gibi birazcık tebessümünde bize çok görülmemesini istemeliyiz.
Aslında tebessümü hoyratça kullanmamızda da bir sakınca yok. Ayrıca birazcık tebessüm için bir ödeme yapmakta gerekmiyor.
Heybemizin katıksız azığı umudu, bizi bir an güzel hayallere uyandıracak tebessümü heybemizden eksik etmemeliyiz. Belki muhtaç birilerine lazım olur umuduyla…
Belki de tebessümün dinmeyen gözyaşlarını dindirecek bir meçhulün beklentisiyle…
Çeyrek porsiyonda olsa umutlarımı korumaya devam ediyorum.
2021’e girerken “umutla kalın, tebessümle yaşayın!”