Her zaman söylerim…
Bu talihsiz ülkenin terör yanında hep bir entelijansiya sorunu olmuştur.
Birkaç ağaç söküldü diye gezi parkı vakasında ortalığı velveleye verenlerin bugün ülke cayır cayır yanıyorken hiç umursamadan ‘’üç maymun sendromu’’ oynadıklarını görüyoruz.
Entelektüel denilen kesim; bir ülkedeki aydınlar topluluğu, üst kültürün temsilcileridir.
Oysa bugün kör bir karşı siyasetin ideolojik muhafızı olmaktan öte gidemeyen aydın adı altında bir zavallılar topluluğunu işe yaramayan kerameti kendinden menkul aciz bir zümreyi görüyoruz.
Ben sanatçısından yazarına kendisini aydın addeden herkesin sanatını icra ederken herhangi bir siyasetin mutlak ideolojik muhafızı olmaması gerektiğini düşünmüşümdür hep…
Böyle düşünmek bir entelektüelin, ülkesinden kopuk, toplumundan kopuk, değerlerinden kopuk olacağı anlamına gelmemelidir.
Aksine ülke siyasetinin siyasal iktidarının kim olduğuna bakmaksızın ülkesi insanı için kafa yormalı, sevinçleriyle sevinmeli, üzüntüsüyle üzülmeli, çaresizliklerinde çare olmalıdır.
Kendini bu ülkeye ait hissediyorsa halkının tepesine bir ‘’nimbus’’ çöktüğünde getireceği şiddetli sağanakta tereddütsüz onlara saçak altı olmaktan çekinmemelidir.
Çünkü aydın demek siyasetçi başta tüm toplum kesimlerinin önünde olan onlara mihmandarlık yapan kılavuzluk eden kişi demektir.
Ancak her nedense bu ülke siyasetinde hep bir ideolojik tasnif yapılagelmiştir.
Hele iktidarda milliyetçi-muhafazakar bir zümre varsa hele de mütedeyyin bir iktidar ülkeyi yönetiyorsa hep ‘’elitist bir demokrasiyi’’ savunan bu kesim, ülke için hep bir aydın sorununa neden olmuştur.
Dün gezi parkında ağaç katliamı var diye ortaya çıkanların bugün ülkesinin binlerce hektarlık ormanını yakan ‘’ ateşin çocuklarına’’ çıkıp bir şeyler söyleyememesine bir zavallılar topluluğu olarak ‘’devekuşu refleksi’’ ile kafalarını kuma gömmelerini içime sindiremiyorum.
Son bir haftadır ormanlarımızla birlikte on binlerce canlı çaresizlik içinde kendisini yakan insanoğlundan(!) yardım isterken bağıra bağıra can vermelerini hangimiz hazmedebildik?..
Kaçamayan kaplumbağanın kim bilir çaresiz feryatlarıyla kabuğu altında kül olmuş cesedine hangimiz bakabildik?..
Veya kaçmak isterken yangına koşan karacaların, hep ağaç çatalında iki ayağı üzerinde bizi seyrederken hayal ettiğimiz sincapların, yumurtası yanında kül olmuş leyleğin diri diri yanmasına hangimiz razı olabildik?..
Geçen yıl Hatay’daki orman yangınlarında ‘’ateşin çocukları’’ hashtagıyla ortaya çıkıp yangınları üstlenen bölücü terör örgütüne çıkıp bir şey söyleyemeyen sözde aydınların bugün de aynı örgütün bu sabotajlarına bir söylemeyecekleri neredeyse ortada iken…
Ülke cayır cayır yanarken bir kez daha sözde ‘’ aydın üşümesi’’ yaşadık.
Sadece bir aydın üşümesi değildi bu…
Aynı zamanda bir ahlak üşümesiydi bu…
Belki de bir vicdan üşümesi…
Emin olduğum bir şey var…
Biz bir Ağustos sıcağında bir insanlık üşümesi yaşadık…
Yüzbinlerce hektar ormanla birlikte hepimiz yandık…
Şahin Akdemir gibi görev şehitlerimiz oldu.
Onlarla birlikte hepimizin ciğeri yandı, onlarla birlikte hepimiz öldük…
Dilerim bizlere bunu yaşatanlarında bir gün ciğeri yanar…