“Erdoğan, stratejik akıl; Türkiye ise bölgesel süper güç…”
Bu sözlerin sahibi Yunan Milletvekili Liana Kanelli, katıldığı bir Yunan televizyonunda, Doğu Akdeniz konusunda tüm gerçekler ortada iken Fransa'ya güvenmenin hata olduğunu ifade ederek bir itirafta bulundu.
İbn-i Haldun’un ifade ettiği gibi; “Akıl idrak edemediği, gücünün yetmediği şeyleri inkar edermiş.” Bugün Ege ve Doğu Akdeniz konusunda Yunanistan’ın devlet refleksi bunu tanımlıyor.
Bugün yaşananlar karşısında devekuşu sendromu yaşayan Yunan medyası kafasını kuma gömüp gerçekleri yok sayarken bu milletvekili adeta linç edilmeye çalışıldı. Türkiye’nin potansiyeli ve gücü konusunda Yunan hükümetinin sağa sola savrulması konusunda benzer eleştiriler Yunan kamuoyunun bazı saygın yazar ve entelektüellerinden de geldi.
Elbette bu milletvekili, yazar ve entelektüeller Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın parayla tutmuş olduğu kurşun askeri veya bindirilmiş kıtaları değil. Türkiye ve Yunanistan’ın potansiyellerini mukayese edebilen aralarındaki asimetrik gücü görebilen insanlar…
Söylediklerinde haksız sayılmazlar... Bu stratejik aklı test edecek bir çok argümanı sadece Doğu Akdeniz’le ilgili değil, birçok alanda görürsünüz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, son 10 yılına bir bakarsanız neredeyse tüm dünyayı hallaç pamuğu gibi attığını yıllarca sömürülmüş Afrika’sından tutunda Uzak Doğu Asya’sına kadar gerek ticari anlaşmalar gerekse maddi yardımlarla yumuşak güç (soft power) elde ederek Türkiye’ye dünyada önemli bir prestij kazandırdığını görürsünüz.
Örneğin, Putin ile karşılıklı olarak Akkuyu Nükleer Enerji Santrali üzerinden anlaşarak Türk akımı projesinin Avrupa’ya Türkiye’den geçmesini, Türkiye’nin önemli bir enerji üssü ve geçiş noktası olmasını sağladığını görürsünüz.
Sadece Türk akımımı, Azeri gazının TANAP üzerinden Avrupa’ya taşınması için büyük çabalar harcadığını hatırlayalım. Belki burada tek tek sayamayacağımız onlarca kazanımla Türkiye kendi coğrafyasında coğrafi aklıyla önemli stratejik hamleler yaptı ve yapmaya çalışıyor.
Son bir yıla bakarsak Türkiye; Ortadoğu, Orta ve Doğu Akdeniz ve Ege’yi de içine alan bir satranç tahtası üzerinde saha ve masa seçeneklerini de ihmal etmeden hamle üstüne hamle yaparken karşıdan gelecek hamlelere göre strateji geliştirmeye çalıştığını görürsünüz.
Erdoğan hakkında benzer sözleri yakın zamanda birçok kez ABD Başkanı Trump ve Rusya lideri Putin’den de duyduk. Bu gerçekler ortada iken kendimi de içine katarak söylüyorum gerek ideolojik körlüğümüzden gerekse iktidara aşerme reflekslerimizden olsa gerek bu olağanüstü çabayı bir türlü idrak edemediğimiz gibi bu muazzam mücadeleyi sıradanlaştırmada adeta yarış içinde olduğumuzu söylemek istiyorum.
Büyüklerin söylediği gibi “Mum dibine ışık vermezmiş.”
Misal bakın Suriye’ye… Barış pınarı, Fırat kalkanı ve Zeytin dalı gibi üç önemli operasyonla Suriye’nin kuzeyinde güney sınırımıza bitişik kurulmaya çalışılan bir PKK/PYD devletini yerle yeksan ederek sınırlarımızdan söküp attık.
Bakın Libya’ya… Yunanistan ve Mısır’ın hamlelerinden önce Libya ile münhasır ekonomik bölge antlaşmasıyla onların bu hamlesini boşa çıkartarak Doğu Akdeniz’deki varlığımızı tartışmasız olarak perçinledik. Dolayısıyla Libya’nın meşru hükümeti Serraç’la yaptığımız mutabakat ile hem bölgenin enerji kaynaklarını kazan kazan politikası üzerinden adil olarak paylaşırken hem de Libya’da deniz ve hava üsleri kurarak Kıbrıs’tan sonra Akdeniz’deki deniz ve hava hakimiyetimizi perçinledik.
Bakın Ege’ye… Türkiye’yi, 2km. mesafedeki Meis adasından çizdikleri deniz yetki sınırıyla bizi Ege ve Akdeniz’den soyutlayarak kendi anakarasına hapseden, hukuksuz ve haksızlığa rağmen AB’nin, Yunan hukuksuzluğuna açıkça arka çıksa da, hem sahada hem de masada hakkımız olandan ödün vermemeye haklı davamızda haksız çıkmamak adına sabırla karşı tarafın hata yapmasını beklerken, stratejik aklımızı belirli bir süre inzivaya çekiyoruz.
Bakın Karadeniz’e… Dünyada sadece dört veya beş devlette bulunan kendi milli sismik ve sondaj gemilerimizle münhasır bölgelerimizde fellik fellik enerji potansiyelimizi keşfetmeye çalışıyoruz. Bunun semeresini nihayet Karadeniz’in Sakarya havzasında çıkaracağımız ülkenin 6-7 yıllık ihtiyacını görecek 320 milyar m2. civarında doğalgaz rezervimizi ortaya çıkartarak elde ettik. Bu netice ile yıllarca bir ucu emperyalist ülkelerin amaçlarına hizmet eden büyük paralar ödediğimiz büyük şirketlerin sismik ve sondaj gemilerinin sonucu önceden öngörülebilen sonuçsuzlukları karşısındaki hayal kırıklıklarımıza son verdik.
Aynı anda birçok cephede emperyalizmle mücadele edebilmek bunu yaparken askeri ve teknolojik güç ve potansiyelini sürekli güncelleyerek sürdürebilmek ancak üstün bir stratejik akılla gerçekleştirilebilir.
Elbette stratejik aklı yerinde kullanabilmek feraset ve basiret sahibi olabilmekle, geleceği öngörebilip okuyabilmekle mümkün olabilir. Bugün tüm bunları, on yıllar önce öngörerek yapılan stratejik kurguların saha zeminine sürülmesiyle gerçekleştirebiliyoruz.
Türkiye bu hamleleri, ABD ve AB’nin müttefik olarak vazgeçemediği coğrafyasını da iyi kullanarak jeopolitik gücünü dış siyasetine entegre ederken yine coğrafyasının getirdiği stratejik üstünlüğünü askeri alanda jeo-stratejik olarak doğru kullanıyor.
Bugün çerçeveleme ve çevreleme çabaları ile Türkiye’nin başına getirilmeye çalışılanlar, emperyalizme dönük biat kültürünün Cumhurbaşkanı Erdoğan nezdinde tuz buz edilmesi bunun emperyalist kültürde yaşattığı travmanın artçıları veya komplikasyonları olarak anlamak gerekir.
Artık kendi başına bağımsız hareket edebilme refleksi geliştiren Türkiye’nin bu hareket kabiliyetleri ancak emperyalizmin bir türlü dizginleyemediği veya kontrol edemediği Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi lider bazlı bir stratejik akılla mümkün olabilir.