Öncelikle şunu ifade etmek gerekiyor: Bu ülke neyi tartışmadı bu zamana kadar…
Ayrılıkçı Kürt devletinde tutunda, komünizmi bu ülkeye en faydalı rejim olarak ihraç etmek isteyenleri dahi konuştu. Bu kesimler bugün hala aramızda ideallerinden vaz geçmiş değiller…
Misal, oy oranı yüzde 1,1’de olsa bu ülkede hala komünizmi getirmek isteyen bunu dillendiren sözüm ona entelektüeller var.
Veya terörün payandası olmuş ayrılıkçı partiye akıl veren entelektüelle veya bırakın terörü gelin ne istiyorsanız bunu siyasal zeminde mecliste tartışalım terörü bırakın diyen aklı evvel siyasetçiler yok mu bu ülkede?
Bir dergide hilafet çağrısında bulunulmuş. Bu ülkede ayrılıkçı terörü destekleyip yayın yapan gazeteler dergiler yayın yapmıyor mu?
Gazete bayilerinde bu yayın organları hala satılmıyor mu?
Siyasal hayatta bugünde olduğu gibi geçmişte komünizmi savunan siyasal partiler olmadı mı?
O zaman bir derginin editörü Ayasofya ile gelen siyasal iklimden faydalanarak böyle bir şeyi gündeme getirmeyi toplumsal kesimin belki de küçükte olsa bir kesimini besleyen rüyayı teşhir etmek istemesi neden büyük infial yaratıyor?
Veya tüm bunlar ortada iken neden iktidarla ilişkilendirilmeye çalışılıyor?
Burada sorun cumhur ittifakını yıpratma gayreti, bu siyasal iklimden faydalanma çabası…
Amaçlananın milletin yüzde 85’lere varan Ayasofya tercihine hayır diyemeyen bazı siyasal veya toplumsal kesimlerin iktidarın bu çıkışı karşısında rövanşizme dayanarak bu sosyal vaka ile muhafazakar kesime yakın olan bu derginin bu çağrısını iktidar partisi ile ilişkilendirilip iktidarı yıpratma çabasından başka bir şey olmamasıdır.
Oysa iktidar partisinin sözcüsü çıkıp bunu tekzip etmekle kalmadı Cumhurbaşkanlığı sözcüsü de bunun açık açık belli bir suni gündemin parçası olduğunu mevcut rejimin kendileri için en ideal rejim olduğunu da hatırlattı.
O zaman bu suni tartışmaları bırakıp kendi iç dinamiklerimizi yıpratmamak, suni gündemin birer parçası yapmamak gerekiyor.
Türkiye kendi coğrafyasında potansiyel budanmasına tabi tutulmaya çalışılırken iktidarıyla muhalefetiyle buna alet olmamak gerekiyor.
Bakın Ege’de Yunanistan burnumuzun dibine girmiş bize nefes aldırmamaya çalışıyor. Meis adası bize 2 km. olmasına rağmen 6 mil sınırını bahane ederek mavi vatanımızı bariyer olarak önümüze koyuyor.
Libya’da Osmanlı’nın izleri dururken oradaki bazı kabilelerle hala akrabalık bağımız varken hiç Libya ile bir bağı olmamasına rağmen Fransa, Rusya, ABD vb. onlarca devlet sizin burada ne işiniz var diyebiliyor.
Kıbrıs yutulmak isteniyor. KKTC Cumhurbaşkanı masada Rumlara tavizler vermek için adeta fırsat kolluyor.
Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmak isteniyor, bunu engellemek için büyük mücadeleler veriliyor.
Doğumuzda Ermenistan Azerbaycan’a saldırıyor. Gücü kapasitesi olmayan Ermenistan birilerinin kulaklarına üflediği bir takım suflelerle kendine biçilen mizanseni oynarken aslında Azerbaycan birileri tarafından yutulmak isteniyor.
Kısaca bu kadim ülke hadım edilebilme riski pahasına kendi coğrafyasında var olma mücadelesi verirken suni hilafet tartışması ile dışarıdaki mücadelesinden koparılmak isteniyor.
Kendi iç gündemine hapsedilerek dışarıda bir oldu bittiye getirilmek isteniyor.
Bu ülke bu fay hatlarını çoktan aştı. Dört halife ile başlayıp Emeviler’le devam eden, Abbasiler’le doruk noktasına ulaşan Mısır’da ki Memlüklüler’den Osmanlı’ya geçen hilafet İslam birliği açısından zamanında önemli roller üstlenirken Osmanlı’nın son zamanlarında iyice işlevsizleşmesi ile 3 Mart 1924’te kaldırıldı.
Artık bu tartışmalardan korkmamak gerekiyor. Bölücü olmamak şartıyla isteyen istediğini söylesin. Söylesin ki cephe belirginleşsin, kamuoyunda vatandaş nezdinde boyunun ölçüsünü alsın!