İbn Haldun; “Coğrafya kaderdir” der.
İyisiyle kötüsüyle içinde bulunduğumuz coğrafya bize jeo-stratejik ve jeo-politik üstünlük katarken maalesef aynı zamanda sorunlar kümesini de beraberinde barındırıyor.
Çok önemli meseleler envanterinin kapsamlı olduğu bu coğrafyada; ayakta kalabilmeniz, düşme eşiğinde iken bir yerlerden tutunabilmeniz “güçlü” olmanıza bağlıdır.
Güçlü olabilmek “donanıma”, donanım ise “bilgiye” muhtaçtır.
Peki bilgi neye muhtaçtır dersek, bilgide “sağlıklı düşünmeye”, sağlıklı düşünmede; gerçek bilgi, doğru teknikle aklın sınırlarını zorlayacak “derin düşünebilen dimağa” ihtiyaç duyar.
Malum, bu acımasız coğrafyada mental kapasitesi yüksek zeki ve yetenekli insanlarımızın “beden gücü” yanında “ruhsal yetkinlik” ve “beyin potansiyelini” de daha etkin kullanmak zorundasınız.
Yoksa ülke olarak bu eksiğiniz ülke olarak sonunuz olabileceği gibi, geçmişte olduğu gibi birilerine bağımlı olabilmenin yanında, ülkeniz adına gelecekle ilgili güzel hayaller kurmanıza da ket vurabilir.
Bunu sağlayamazsanız, yetiştirdiğiniz zekalar başka ülkelerin emrinde sizin siber güvenlik başta olmak üzere bir çok alanda “derenizin taşıyla sizin derenizin kuşunu vurma” potansiyelleri ile aslında size ait olan dahileri bile size karşı kullanabilirler.
Bu hep oldu, hep yaşandı. Dünya’dan örnekler vermek gerekirse; 2.Dünya savaşından sonra Almanya’dan kaçan Alman bilim adamlarıydı ABD uzay teknolojisini ve NASA’yı ihya edenler…
Geçmişte bizde benzer sonuçları yaşadık, hep bunlardan yakındık…
Bugün sonuç almak mecburiyetinde kalacağımız sorunlar envanteri, coğrafyamızda gittikçe değer yüklenen tehditleri de beraberinde getiriyor jeopolitik değerimizi asimetrik olarak büyütüp, aynı zamanda değiştirip, dönüştürebiliyor.
Bunun için sağlıklı ve iyi düşünen beyinlere ihtiyacımız olduğu bir gerçek…
Sağlıklı düşünebilmek için; beynin egzersiz yanında karşıtlıklardan yola çıkarak çıkarımlar, diyalektikler yapmak, geleceğimiz üzerinde fikirler silsilesi üretecek devasa çabalar, olağanüstü uğraşlar gerekiyor.
Tıpkı bedenin eksersizle sağlıklı kalabilmesi yanında bedene yeni performanslar kazandırılma çabası gibi.
Bilgisayar, cep telefonları kıssaca teknoloji hayatımızı konforlaştırmanın yanında kolaylaştırsa da “zeka sığamızı” sığlaştırdığını düşünüyorum.
Çünkü teknoloji bizi düşündürmüyor. Kolaycılığa alan açıp “çaba- başarı” paydaşlığına ihanet ettiğini düşünenlerdenim.
Çünkü eskiden kafa patlattığımız birçok şeyi bu gün düşünmeden kafa yormadan elde edebiliyor, hazır bilgi kullanıyoruz.
Dolayısıyla milli sermayemiz olan çocuklarımızın, zekâ sığasını geliştirmeye ve dönüştürmeye odaklanılırken, teknoloji sayesinde kişiliklerini koruyamadığımız gibi önemli meselelere derinleştiremiyoruz.
Bu durumu başta kendi ailemiz, çevremiz olmak üzere tekrar düşünmeliyiz. Çünkü bu ülkenin yetişmiş insan beynine ihtiyacı olduğu gibi bu gibi olası kayıplara da hiç lüksü olmadığını düşünüyorum.
Ancak tüm bu olumsuz durumlara rağmen, azımsanmayacak ölçüde değerli insan rezervine sahip bir millet olduğumuzun da farkında olmamız gerekiyor.
Sonuç olarak, ne demek istiyorsun, neyi anlatmak istiyorsunuz sorusuna özetle şunu söylemek istiyorum.
Mental kapasitemizin, fikir gücümüzün milli hedeflerimize entegrasyonunu besleyen koşullar neticeye ulaşamamakta şimdilik hayal kırıklığı yaratsa da bunları dünün artçıları olarak görüp, makro hedeflere, büyük ideallere gitme yolunda yegane sloganımızdan sapmamalıyız.
Yegane sloganımız; “makus talihine küsme!..”, “Yeter ki vazgeçme!..” olmalıdır.
Bu sloganları besleyecek ikame edebileceğimiz asli enstrümanlarımız ise aslında bizlerde hep sıkıştığımızda var eden “irade, cesaret ve inanç”tır.