Kimi insanlar gibi kimi devletlerde vardır ki, kukladır.
Kendi amaçları feridir, ikinci plandadır. Ancak her nasılsa bilmeden kendi konumlarını, kendi amaçlarını kendi küçük dünyalarında, birileri silkelemediği sürece hep birinci planda hep asli zannederler.
Kimisi ise bunun farkındadır, bile bile bu oyuna alet olurlar, sığ tasavvurları ile buna tevessül ederler. Öyle zannedildiği gibi kendilerini figüran olarak değil aslında üzerinde tasarlanan, bir türlü anlayamadığı bir mizansenin başrol oyuncusu zannederler. Ancak her halükarda oynanan oyunun başarısı, perde arkasında ipleri elinde tutana, oyunun kuklacısına yarar ancak ona hizmet eder.
Kukla içinse ihtirasları uğruna şerefini feda ettiği devlet pozisyonundan elinde züğürt tesellisi ile kala kala ancak yetinmek zorunda olduğu küçük bir kırıntı kalır.
Bu gün Ortadoğu coğrafyasında, Irak ve Suriye’de yaşananlar tamda bu çerçeveye oturmaktadır.
Suriye ölçeğinde kukla Esad’ın, hemen güneyindeki petrol bölgesinde ABD’nin güdümünde mayın eşeği işlevi gören 60 bin kişilik kullanışlı PYD/YPG terör örgütünü görmezden gelerek, güdümünde olduğu Rusya’nın desteğiyle İdlib’e yönelmesinin ayrı bir anlamı vardır.
İdlib, hem Türkiye hem de katil Esad ve destekçisi Rusya için oldukça önem arz etmektedir. İdlib, Esad ve Rusya için Doğu Akdeniz’e uzanan yolda hem M4 ve M5 karayolunu kontrol etme hem de verimli toprakları ve jeo-stratejik öneminin getirdiği iştah kabartmasıyla önemlidir.
Türkiye açısından İdlib’in hassasiyeti, 3,6 milyon Suriyeliyi barındırmanın yanı sıra 4 milyona varan yeni bir göç dalgasının önüne geçerek bu yükü artık taşımak istememe çabası yanında olası bir İdlib başarısızlığının domino etkisiyle Afrin’i başta PYD/YPG’den temizlediği diğer güney sınır bölgelerinin konumunu sorgulatma ihtimalinin yeniden gündeme gelmesinden kaynaklanmaktadır.
Bugün İdlib’te karşılıklı olarak zaafiyet ve irade gibi psikolojik harp yanında ülkelerin stratejiye dayalı askeri güç potansiyelleri test edilmektedir. Biliyoruz ki bu gün İdlib’i alan yarın Hatay’ı, Gaziantep’i veya Şanlıurfa’yı tasavvur edecektir.
İdlib, onun için kırılma noktasıdır. Verdiğimiz canlar gelen şehit haberleri boşuna değildir. Biz mutlak olarak Suriyeliler için Suriye’de değiliz. Biz kendi ikbal ve istiklalimiz için o topraklardayız. Tüm bunlar alenen ortada iken, muhalefetin ama özellikle ana muhalefetin koşulları köpürtmesi bana göre katledilen 1 milyona yakın insanı ve yerinden, yurdundan göç ettirilen yaklaşık 10 milyon insanı yok sayarak “politik hamaset” ile görmezden gelinmesi, Esad’la istişarede ısrar edilmesi bana göre ancak “mezhep taassubu” ile açıklanabilir.
Bugün özellikle ana muhalefetin murat ettiği gibi Suriye’de olmasa idik, müesses nizamın dizayn ettiği devletler muvazenesindeki yerimiz devlet olarak ne olacaktı biliyor musunuz?
Biz Suriye’de olmasa idik; yarınlarda muhtemelen tüm dünyanın meşru sayabileceği hemen güneyimizde bir PYD/YPG terör devletiyle komşu olacaktık. Biz Suriye’de olmasa idik; 40 yıldır ekonomi ve insan olarak heba ettiğimiz değerlerimizle birlikte geleceğimizi bir 40 yılla sınırlı değil belki bir asırla, belki iki asırla bizi test edip bugünümüzü mumla aratacaklardı.
Biz Suriye’de olmasa idik; kucaktan kucağa sıçrayan ABD, Rusya ve İsrail’in değirmenine su taşıyan “tescilli saka” terör devleti üzerinden “dizayn” çabalarına daha kolay yem olacak PYD/YPG terör devletinin mütecaviz saldırıları ve bitmek tükenmek bilmeyen tasallutlarıyla kalkmak istedikçe yerimizden bir türlü doğrulamayacaktık.
Ülke ve millet olarak “gelecek üşümesi” yaşamak istemiyorsak “kan kusacağız ancak kızılcık şerbeti içtik” diyeceğiz. Şehitlerimizi bağrımıza basıp helallik isteyip, helallik vereceğiz. Bugün günlerden birlik ve dirlik günüdür.
Tüm şehitlerimize rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı sabır ve metanet niyaz ediyorum.