Çin’de başlayıp tüm dünyayı kaosa sokan viral pandemi; geride tarifsiz ve telafisi imkansız acılar bırakarak etkisini sürdürmeye devam ediyor.
Çin’e göre butik devlet konumunda olan 50-60 milyonluk birçok Avrupa ülkesi ölümlü vaka sayısında Çin’i sollarken asıl etkiyi yeni kıta Amerika’da özellikle çağın süper gücü ABD’nin dünya liderliğinde ki konumunu sorgulatacak seviyeye doğru ilerlediğine de şahitlik edeceğiz.
Çin bu Korona virüs vakası ile öngörülere göre Aralık başında tanışmasına rağmen zamanında Dünya Sağlık Örgütüne (World Health Organizasyon/WHO) bildirmediği için bugün bu etkiyi daha etkin ve şiddetli yaşıyoruz.
Korona virüs vakası Aralık başında Wuhan’da patlak verdiğinde Çin ilk önce üç şey yaptı:
1-Vakanın dışarı taşmasını önlemek için kenti karantina altına almak…
2-İzolasyonu sağlayarak kentin dışarıyla irtibatını kesmek…
3- Kent dışından henüz enfekte olmamış sağlık çalışanlarını Wuhan’a kanalize ederek virüsle mücadelede, daha fazla dinlenip çalışırken daha etkin çalışarak salgını bitirmek…
Buradan uzman doktorlarımızın görsel ve yazılı medyada kişisel temizlik veya hijyen öğretilerini saymayacağım. Bu öğretiler artık her birimizin diline pelesenk oldu.
Asıl iş, kurumsal mücadelede devletin etkin rolü ile ön plana çıkması.
Geçen hafta Bilim Kurulumuzun; Wuhan’da salgınla aktif olarak mücadele eden Çin’li doktor misafirleri vardı.
Karşılıklı bilgi ve tecrübe paylaşımında Çin’li doktorların ısrarla vurguladıkları 2 şey: “karantina” ve “izolasyondu.”
Bugün ülkemizde yüzde yüz olmasa da yüzde seksen oranında yayımlanan tedbirler ile toplumsal izolasyon sağlanmaya çalışılsa da daha sıkı tedbirler almak artık daha da bir zorunluluk halini aldı.
Dün Cumhurbaşkanımız, Bilim Kurulunun tavsiyesiyle 7 maddelik yeni tedbir paketini açıkladı.
Peki neydi bunlar?
1- Şehirlerarası seyahatlerin bundan böyle “Valilik iznine” bağlandığı,
2- Kamuda olduğu gibi “özel sektörde de minimum personelle” esnek çalışamaya geçileceği,
3- Toplu taşıma araçlarında “seyrek oturma” düzeni uygulanacağı,
4- Piknik alanları hafta sonu kapalı olacak hafta içi de buralarda toplu olarak bulunulmayacağı,
5- Askerlerimizin 14 gün kuralına uygun olarak celp uygulamasına tabi olacağı,
6- “Yurt dışı uçuşların” tamamen sona erdirileceği,
7- Tüm illerimizde Valilerin başkanlığında “pandemi kurulu” oluşturularak gerektiğinde ilave tedbirlerin kararlaştırabileceği,
Ve bu tedbirlerin 30 büyük şehrimizin tamamında titizlikle uygulanması kararının uygulamaya geçildiğini ifade etmişti. Görüldüğü üzere bu tedbirler işin vahametini ve ciddiyetinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Olabilecek bir salgının kontrolsüz artış durumu, tedbir paketinin ileride sıkıyönetim de dahil daha etkin tedbirlerin güncellenmesine kadar gidebilme olasılığı da var.
Burada devlet erkinin sıklıkla bahsettiği toplumsal izolasyon; uzmanların lanse ettiği genel öğreti ve kuralların her bireyin kendine düşeni yaparak gelişebilecek hastalıkla arasına mesafe koymaya çalışma çabası ve bu çabasının diğer aile bireylerine özellikle kronik hasta ve yaşlı ebeveynlerle etkileşiminin neredeyse sıfır mesafesine indirgenmesi olarak anlamak gerekiyor.
Bir Afrika atasözü: “İnsanların tenlerinin rengi farklı olsa da; gözyaşlarının rengi hep aynıdır” der.
Kelebek etkisi ile Çin’de başlayıp dünyaya yayılan bu viral pandeminin, kaybetme riski taşıdığımız sevdiklerimize -anne, baba, kardeş, büyükbaba, büyükanne veya yakın dostlarımıza- bulaşarak toplumsal trajediye varan bir evreye ulaşması durumunda gözyaşı dökme gerçekliğimiz yanında bu asil Milletin her ferdi için olabildiğince hassas davranmalı ve bireysel hijyen kuralları yanında devletin toplumsal izolasyon kurallarına riayet ederek ileride doğabilecek acılara ve yeni trajedilere fırsat vermemeliyiz.
Sevdikleriniz için; “Hayat eve sığar; lütfen evde kal!”