Üniversite yıllarında Siyaset Bilimi okumuş ve bunu naçizane siyasal zemine pratize etmiş biri olarak uzun zamandır söylüyorum. 31 Mart seçimlerinden sonra yerelde bazı kazanımlar elde etmiş olsalar da, birazcık özgüven tazelemiş olsalar da muhalefet perspektifinden genel siyaset zemininde bu ülkede hala ciddi bir siyasal liderlik sorunu var.
Lider sorunu var derken kastettiğim Cumhurbaşkanı Erdoğan önderliğindeki, iktidar partisinin karşısında muhalefet olarak siyaseti dönüştürecek politikalar üretecek bunu yaparken dönüşümün ateşleyicisi olabilecek yeni bir “siyasal ikondan” bahsediyorum.
Bu eksiklik ülke siyasetine zevk vermediği gibi seçmen tipolojisine bir umut vaat etmekten çok uzak sadece ve sadece beklenti siyaseti üreten; sıkıcı, zevk alınmayan, siyaseti ezik bir sistem içesine hapseden ezik bir siyaset tarzından bahsediyorum. “Oysa siyaseti fonksiyonel hale getiren liderlerdir.”
Seçmen davranış tipolojisinde her ne kadar siyaset psikolojisi önemli bir yer tutsa da bunu bütünleyen bazen ekonomik sebepler, bazen de etnolojik ve mezhepsel sebeplerdir. Ancak siyasete can suyu veren uğrunda fedakarlık yapılabilecek zemin; ancak lider potansiyeli ile örülür ve arkasında yürünerek mesafe alınabilir.
M.Kemal Atatürk’ümüzü başköşeye koyarsak; misal, “Menderes aşkı, Türkeş sevdası, Erbakan biatı, Özal sevgisi bu gün ise Erdoğan fedakarlığı gibi…”
Aslında bu gün sorun birazda Erdoğan’ın güçlü ve karizmatik kişiliği karşısında sönük ve aciz kalan “siyasal lider formatında görünmeye çalışan bunda çaba sarf eden” bazı siyasal figürlerinin siyasal yetersizlikleri ile de alakalı…
Misal, Erdoğan’ın her düştüğünde kalkmasını bilen azmi, siyasetteki ustalığı, hitabetindeki retorik ve samimiyeti gittikçe daha da güçlenen vizyonel duruşu, muhalefetin düşük profilli siyasal öncülerinin liderlik perspektifindeki konumlarının her seçimdeki mağlubiyetle hep daha da aşağıya çekiliyor olması, “gerçek lidersizlik” faktörünü belirginleştirirken, zamanla bu durumu daha da müzmin hale getirmektedir.
Elbette kolay olmasa gerek Erdoğan gibi biri karşısında politika üretmek. Ancak traji komik olan; tüm bunlara rağmen hala bir şeyler yapılamıyor olması, hala merhum Menderes’ten beri gelen Erdoğan ile devam eden bilindik klişe siyasal argümanların, ekonomik ve sosyal haklar standartlarının siyasal zemininde muhalefet liderleri tarafından sanki yeniymiş gibi yeniden yeniden güncelleniyor olması durumu.
Örneğin, sormak lazım, iktidar 2023, 2053 ve 2071 hedeflerini ortaya koyarken muhalefet hangi hedefleri ortaya koyabiliyor?
Veya muhalefetin böyle bir hedefi, böyle bir vizyonu var mı; eğer varsa neden günlük popüler siyaset üzerinden klişe siyasi argümanlarla siyasette rol model olmaya çabalanılıyor?
Oysa muhalefet olarak, kişi veya kişiler üzerinden “diktatör” retoriği veya hala eski parlamenter sisteme takılı kalınmasından kaynaklanan “tek adam rejimi” gibi “politik çiştenlik”lerle altı boş argümanlar üreterek kalıcı bir siyasal menkıbe, bir politik hikaye yazmak mümkün olamayacağı gibi bu ancak “siyasal zemini enfekte etmekten” öte fayda sağlamaz.
Çünkü “siyasal hamaset” üreten bu tür sığ politikalar lider olma çerçevesinde uzun soluklu bir birliktelik, halkla ciddi bir muhabbet üretmez dolayısıyla lider-seçmen tipolojisinde veya ilişkisinde uzun vadeli bir fedakarlık, birliktelik ilişkisi oluşturamaz.
Liderlerin boyu, posu gibi fiziksel özellikleri veya “politik lafazanlığı” politikada bir yere kadardır. Bir yerden sonra seçmen politikacıyla gönül bağı kurmak ister. Ancak bu birden bire olmaz. Belli şeyleri yaşamak, belli şeyleri paylaşmakla olur tüm bunlar. Bu durum seçmen olarak sahiplenildiğinde zaten her şey bitmiş, yürünecek yolda her şey bağlılık zeminine oturmuştur.
Mesela, muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğini iyi analiz etmelerinde fayda var. 1994’de İstanbul’la başlayan bu menkıbenin;
Cezaevlerinde devam eden, suikast girişimleri, kapatma davaları, darbe kalkışmaları ile yok edilmeye çalışılan,
Her daim iktidar olacakmış gibi bir vizyon kronolojisi belirleyen, büyük projelerle kökleşme yolunda pozisyonunu sürekli perçinleyen,
Daha dün BM’de ki 193 ülkeye dönerek “Dünya beşten büyüktür!” diyerek adaletsizliği dünyanın yüzüne vururken gocunmayan,
“One minute” diyerek İsrail zulmünü ABD ve Batı’ya rağmen haykırmaktan çekinmeyen,
Dünya, pespaye bir soysuzluğun, vurdumduymaz ikliminde olmasına rağmen mazlumların umudunu her daim canlı tutan,
Bir liderden bahsediyoruz. Bu bugünden yarına hemen olacak şeyler değil bunlar. Böyle bir siyasal tipoloji inşa etmek bir emek ciddi bir fedakarlık gerektirir.
Bu gün televizyonda, gazetelerde veya sosyal medyada topluma rezerv edilen siyasal figürlerden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Sayın Bahçeli dışında kimse gerçek manada lider prototipine sahip politik figürler değil.
Bazı medyada veya sosyal mecrada bazı genel başkanlara lider (!) gibi rol etiketlemesi çabası veya lider profili yükleme çabası onu lider yapmaz. Bu çaba yapsa yapsa gerçek lider profiline yapay zeminde irtifa kaybettirmekten öteye gitmez.
Oysa muhalefet, doğru politikalar ile her alanda yerli ve milli kıstası önceleyen bir siyasal zeminde, gerçek lider profilini bir yakalayabilse; iktidarı hem daha iyi çalışma hem de daha iyi hizmet politikası üretme adına denetleyen ve aynı zamanda ateşleyici bir görevi kendine etiketlerken, liderlik kadrajından ülkenin ebet müddet gelecek kaygısını da motivasyon olarak gidermiş olacaktır.