Birazcık tebessüm arıyorum.

Lafın belini kırarız diye mahallenin şişman kasabı Tombul Nuri’ye uğruyorum.

Kafasını kaldırıp yüzüme bakmaya bile tenezzül etmiyor.

Yılların müşterisi olma hatırına birazcık tebessümü çok görmez umuduyla sokağın emektar bakkalı Muharrem amcaya uğruyorum. Salatı selam ediyorum.

“Gözlerine ışık tutulmuş tavşan” gibi suratıma tepkisiz ve donuk bakışlarını izliyorum.

Caddede yürüyorum. İnsanların ekseriyetinin suratları asık. İşe gidiyorum durum farklı değil. Hafta sonu ailemle alışveriş merkezlerini geziyorum, insanların suratında sentetik gülücükler,  sanki emanet tebessümler…

Toplu taşıma araçlarında da durum farklı değil…

Tebessüm,  resmen isyanları yaşıyor, feryat ediyor!

Ne oldu bize?  Neler oluyor bize?  Toplum olarak neden karamsarız?

Olumsuz da olsa bazı şeylerden neden olumlu çıkarımlar yapamıyoruz?

Hatta hatta olumlu birçok şeyde dahi neden hep olumsuz şeyler arıyoruz?

Toplum olarak zorlu süreçlerden geçtiğimiz doğrudur. Konjonktürel sebeplerden kaynaklanan kompakt baskılar yaşadığımızda bir gerçek!..

Siyasiler birbirlerine verip veriştiriyor diye toplum olarak bizlerinde mi öyle olması gerekir?

Öyle bakmayın onların kamera önünde bunu yapmalarına… Bu bir politika… Kamera arkasında nasılda sarmaş dolaş nasılda can ciğer kuzu sarmaları…

Asıl en büyük eksiğimiz ne biliyor musunuz?

Empati yapamamak… Veya empati fıtratımızı “cam fanuslara hapsetmemiz!”

Elbette empati yapabilmenin bir kabiliyet veya yaradılış hikayesi olduğu yadsınamaz. Fakat bunu zorlamak ve başarabilmek veya zaman içinde alışkanlık haline getirmenin hayatımızı nasıl kolaylaştıracağını, ruhsal yaşamımızı nasıl stabilize edeceğini ve makul bir yaşam hesabı için ne kadar elzem olduğunu bilmemiz gerekiyor.

Bir düşünür karamsarlık ve iyimserliği tanımlarken : “Karamsar her fırsatta bir felaket, iyimser her felakette bir fırsat görür.” der.

Mutlaka karamsarlıkla her fırsatı bir felaket olarak çağrıştırmayı bir tarafa bırakıp, felakette olsa her felakete fırsat olarak bakıp kendimiz, ailemiz ve çevremiz açısından müspet çıkarımlar yapmalıyız.

Aslında karamsarlığı birazcık da olsa bir tarafa bırakıp,  biraz iyimser olabilsek birçok şeyin üstesinden geleceğiz.

Mesela bizim asık suratlı ve tebessüme mesafeli olmamız birçok olumsuzluğun habercisi…

Çocuğunuz varsa sürekli bir asık suratın çocuğunuzun ruhsal dengesinde nasıl bir tahribat oluşturacağını söylemeye gerek yok sanırım.

Veya bir arkadaşınız, eşiniz veya kız arkadaşınızla birlikte olduğunuz bir ortamda hep karamsarlıkla paralel ortak bir yaşam tarzı ne kadar çekilebilir olur?

Karamsarlıkla yaşamanın götüreceği yer, majör depresyonla endeksli büyük depresif hezeyanlardır.

Bunun için olumsuz ve sürekli tepkisel reaktif bir bakış açısını bırakıp yaşama hep müspet bakan çözümcü ve sorunu kendi iç dinamiklerinde içselleştirebilen proaktif bir bakış açısı konusunda yarından tezi yok bir tercih yapmalıyız.

Birkaç gün önce 6,8 şiddetinde Elazığ depremini yaşadık. Onlarca insanımızı depremde kaybettik. Binlerce yarlımız var. Bu tabloyu yaşadıktan sonra kavganın, şiddetin millet olarak bizdeki karşılığını sorgulamamız gerekmiyor mu?

Bakın bu vahim hadise tüm kesimleriyle nasıl tüm toplumu kenetledi. Demek ki sıkıntılarda, zor zamanlarımızda istesek bazı şeyler olabiliyormuş.

Bunun içindir ki her ne olursa olsun birazcık tebessümü, empatiyi ve sevgiyi karşımızdakine çok görmediğimiz gibi karşımızdakinden birazcık tebessümünde bize çok görülmemesini istemeliyiz.

Ajandamızda yoksa bile ajandamızı birazcık da olsa tebessümle doldurmalı ve onu ajandamızdan hiç eksik etmemeliyiz. Belki bir gün tebessüme muhtaç birilerine lazım olur umuduyla…

Aslında tebessümü hoyratça kullanmamızda bir sakınca yok. Ayrıca birazcık tebessüm için para ödemekte gerekmiyor. Lütfen, tebessümü bir kez olsun deneyin! 

Kendinizle birlikte çevrenizdeki birçok şeyi nasılda değiştireceğini göreceksiniz.