Benim hayal dünyamda yıkık dökük terkedilmiş metruk dünyamı güzelleştiren çiçeğin adı viraneler çiçeği…
Belki de geleceğe daha umutla bakmamızı sağlayacak ruh dünyamızda yaşadığımız karamsarlık savrulmalarımızda bize umudu işaret eden güzelliğin adı…
İlk okuduğum kitap Reşat Nuri Güntekin’in ‘’ Harabeler Çiçeği’’ romanıydı…
Ve bu yazımında referansı…
Bu romanla ilgili kısa bir anekdot paylaşarak asıl konuya girmek istiyorum.
Bir gün fen dersinde bir patlama olacağı korkusuyla romanın kahramanı Süleyman, başkası zarar görmesin diye patlama riski taşıyan deney tüpünün üzerine atılır. Onun bu beklenmedik davranışına Fransız hocası kızar. Süleyman kendisine kızan hocasına yaralı yüzünü göstererek “kaybedeceğim bir şey yok ki “der. Hocası ise Süleyman'ın güzel gözlerini işaret ederek “Ya harabeler çiçeği “diye sorar.
Konumuza dönecek olursak bu coğrafya ki acıların göz yaşlarının dinmediği emperyalizmin en verimli istismar alanı…
Otokratik ve teokratik yönetimlerin kendi sınıflarını ve iktidarlarını korumak adına müstemleke zihniyete teslim olduğu kifayetsiz liderlerin illegal yönetimlerini örtbasla legalize etme çabalarına meşruiyet kazandırmak için emperyalizmle işbirliği yaptığı dünyanın ilk yaşamın merkezi olarak kadim bir o kadarda talihsiz bir coğrafya…
Tüm bunlar içinde arazisine çöküp hasadını paylaşmak isteyenlere direnen boyun eğmeyi biatı reddeden tehditlere saldırılara karşı diz çökmeyen bunu yaparken demokrasisini bir kıymet olarak koruyan bir ülke düşünün ki işte bu ülke Türkiye…
İbn-i Haldun: ‘’ Coğrafya kaderdir!..’’ der.
Orta Asya’dan kopup geldiğimiz bin yıllık bu yurt bize gerek jeo-stratejik gerekse jeo-politik üstünlük katarken riskleri de birlikte barındırıyor.
Bugün Türkiye coğrafyasınından dolayı bu risklerin getirdiği baskıyla kendini gerek askeri gerekse buna bağlı özgüven alanında o kadar çok geliştirdi ki bölgesel güç olmaktan küresel güce doğru evrilirken bu iki donanımını iyi kullanarak küresel güç olmayı aklına koymuş olmalı ki kendi perifer coğrafyasını aşarak başka coğrafyalarda başka ülkelerin kaderini değiştiren operasyonlara imza atıp balans ayarı yaparken, kendi lehine güç dengesi oluşturmayı başarabiliyor.
Geçmişten gelen potansiyel ve strateji dengesinin oluşturulamamasından kaynaklanan diplomatik yetersizliğini veya silik diplomasizliğini ortadan kaldırarak Ortadoğu başta Kuzey Afrika, Balkanlar ve Kafkas’lar da Türkiye’siz bir denge politikası izlenemeyeceğini, masaya oturulamayacağını dosta düşmana ilan etmiş durumda.
Bugün artık dünya biliyor ki bu coğrafyada Türkiye’nin taraf olduğu hiçbir zeminde Türkiye’siz bir çaba beyhudedir.
Üstelik Türkiye’yi diğer küresel aktörlerden ayıran yönü koşul değiştirebilme potansiyelinin sırf silah gücüyle elde ettiği bir sonuç olmamasıdır.
Türkiye’nin derin gücü, hard power (sert güç) gücüyle insani yardımlarla ulaştığı soft power (yumuşak güç) gücünü iyi kullanarak konvansiyonel gücünü insancıl duruşuyla pekiştirip gönül coğrafyasını genişleterek de sonuç alabilme özelliğine sahip olmasında yatmaktadır.
Bunun içindir ki Türkiye son 20 yılda sadece konvansiyonel askeri gücünü geliştirmedi aynı zamanda gönül coğrafyasını da geliştirip genişleterek dünyanın ezilmiş mazlumlarına kucak açan bölgesindeki ülkelerin despot yönetimlerinin değil belki ama çileli halklarının gönlünde bir karşılığı olan bir ülke.
Bu ülke Cumhurbaşkanı R.Tayyip ERDOĞAN liderliğinde kan ve gözyaşlarının hiç kurumadığı bu coğrafya da sadece bölgesinin değil tüm dünyanın ‘’ viraneler çiçeği…’’ oldu.