Akşam üzereydi, ortalık yavaş yavaş kararıyordu. Sarı saçlı, yeşil gözlü, yedi yaşlarında bir kız çocuğu koşarak girdi tahta barakanın kapısından içeriye. Yeşil eriği andıran iri patlak yeşil gözünü barakanın tavanına dikip, birden korku ile haykırdı: “Gitti bubam, gitti bubam!..”
İnim inim inledi tahta barakadan ev. Evdekiler ilk başta ne olduğunu anlayamamışlardı. Sonra asıl mesele anlaşıldı. Evin reisi Memed Amca, köyde bilinen ismiyle Mallı Memed avgın kazarken göçük altında kalmış, birlikte çalıştığı Topal Yaşar önce kendisi çıkartmaya çalışmış, çıkartamayınca köyden birilerini çağırmış onlarla da çıkaramamış boz toprak altındaki Mallı Memed’i. Durumu haber vermeye gelenler yolda Cemile’ye söylemişler.
O an kor gibi yanan yüreklerle birlikte ağıtlar birbirine karıştı. Cemile ailenin ortanca kızıydı. Hayalleri vardı, okumak öğretmen olmaktı rüyası. Bu hayalini sınıf öğretmeni Nesibe öğretmeni aşılamıştı O’na. Sınıfında da hayli çalışkandı. Ancak fakirlik vardı, aile oldukça fakirdi. Mallı Memed yerin metrelerce derinliklerinde tehlikelide olsa kuyu yada avgın kazarak geçindirirdi ailesini.
Fakirlik ve çaresizlik bu vakitsiz ölümün ve babasız kalmanın, bir başına yetim kalmanın getirdiği müzminleşmiş yükün adı Cemile’ydi artık. Bir başına kaldı Cemile, bir başına kaldı aile, yedi kız çocuğu ile birlikte… Evin annesi Ayşe Teyze erkek mizaçlı zorlu bir Osmanlı kadını idi. Çok iş düşecekti bundan sonra Ayşe Teyzeye. Yeri gelecek ana, yeri gelecek baba, yeri gelecek bacı olacaktı bir başlarına kalan yeni yetme, yedi yetim çocuğuna...
Bir zaman sonra serpildi, on yedi yaşlarında alımlı bir kız oldu Cemile. Umudu okumaktı ancak yoksulluk, çaresizlik ve birde babasızlık, elde edemediği okuma umudunu zorunlu olarak başka hayallere -okuyamamış köy kızlarının hayali telli duvaklı evlilik hayaline- yöneltmişti.
Köy yerlerinde genç kızların umutları, hayalleri ve evlilikleri köy yaşam alanı ile sınırlıdır. Bunun istisnası köyle akrabalık bağı olan birilerinin köydeki akrabasının tavsiyesi ile köyden birisinin görüp de beğenip istemesiyle mümkün olabiliyordu.
Cemile gönlünü köyden bir serseri kızana kaptırmıştı. Ancak yöre tabiri ile kopuk, hayta ruhlu bu apaş tipin niyeti halis olmadığı gibi maksadı yetim Cemile ile gönül eğlendirmekti. Belki de Cemile’yi babasız bir başına yetim bulmanın getirdiği cesaretten, sırtlan refleksinin getirdiği acımasızlıktan olsa gerek daha on yedi yaşına yeni basan Cemile’nin hayalleriyle birlikte inancını, umutlarını ve geleceğini de karartmıştı. İşte okumaktan sonraki zorunlu hayali olan evlilik düşü de son bulmuştu bir mezalimin elinden. Böyle bir baht olur muydu ama oluyordu kim bilir daha neler görecekti bu zalim dünyada Cemile?
Bu yaşananlar aile için tam bir yıkım oldu. Aile, evde bir reis olmamasının hele bir de evi çekip çevirecek bir erkek evladı olmamasının neticesini yıllarca çok çekti. Uzun bir süre yaşanan bu sıkıntılar evin annesi Ayşe Teyzeyi yeni bir izdivaca zorunlu kıldı. Başka köyün birinden Keleş Mahmut diye biriyle evlendi. Mahmut Amca itibarlı, temiz ve güzel ruhlu bir insandı. Bu yedi çocuğa sahip çıktı, babalarını aratmamaya çalıştı. Artık köylerinden kopmuşlar başka bir köyde yaşamaya başlamışlardı. Gerçi köylerinin mesafesi çokta uzak değildi, isteseler babalarının mezarını zaman zaman ziyaret edip, akrabalarıyla da görüşebilirlerdi.
“Çakallar, sürünün çok olduğu yeri değil sahipsiz olduğu yeri tercih ederlermiş.” Annenin evliliği neticesinde geldikleri evin ortanca oğlu göz koymuştu Cemile’ye. Nasıl olsa onu savunacak kimsesi de yoktu… Haykırdığı zaman sesini duyuracağı kendisini anlayacak bir babası bir ağabeyi de yoktu Cemile’nin… O da kandırdı güzel umutlarla, evlilik hayali ile güzel Cemile’yi. Bir de o vurdu sadece sevgi ve mutluluk isteyen bu körpe umuda… Bir başına kalakaldı gene ortada sanki çakalın pençesine düşmüş ceylan gibi. Kader bitti demeden hiçbir şey bitmez, Cemile!.. Sen ne kadar çabalarsan çabala...
Bir gün evlerine eniştesiyle bir misafir gelmişti, ilk başta anlayamamıştı olan biteni, uzak bir köyden varlıklı birine benziyordu, cambazmış, hayvan alımı için geldiği söylenmişti. Ancak bu sebep esas meselenin görünen yüzüydü. Aslında gelen Cemile için gelmişti. Adam zamanında kendinden yaşça epey büyük biriyle evlendirilmişti ve kuma olarak talip olmuştu Cemile’ye…
Cemile yaşadığı bunca talihsizlikten sonra yaşça biraz büyük olsa da gönlü azda olsa kaymıştı bu orta yaşlı adama. Kuma olarak gitmişti başka bir köye. Zaman içinde hem ısınmış hem de sevmişti adamı. Cemile’nin bu evlilikten biri oğlan iki kız birbirinden güzel üç çocuğu olmuştu.
Mutluluk Cemile için biraz lükstü. Üç çocuğunun babası, geçte olsa gönlünün demir attığı gemi alabora olmuştu. Şeker hastalığı kocasını önce kör etmiş bir süre sonra vefatına neden olmuştu. Bir başına kalmıştı yine… Hükümet nikahı da yoktu Cemile’nin… Nikah kumasındaydı, hiç bana da nikah kıy dememişti. Cemile’nin hastalandığında bir sosyal güvencesi de yoktu. Sosyal güvence nedir, Sigorta dedikleri nedir bunu da bilmezdi hiç. Bir başına üç çocukla kalakaldı ortada…
Çevresinden, köyün birinde yetmiş yaşlarında hali vakti yerinde bir adam varmış dul kadın arıyormuş, hem çocuklarına babalık yapar, hem de geçinir gidersin ayrıca hükümet nikahı da kıyacakmış dediler. İlk defa hükümet nikahı ile tanışacaktı kırk yaşlarındaki Cemile… Çaresizliğin getirdiği nedenlerle yetmişli yaşlardaki yaşlı bir adamla evlendirildi.
Hep sevgi, şefkat, merhamet vurgunu yemiş, gün yüzü görmemiş bir zamanların adı gibi “güzel ve endamlı” Cemile’si, bugün nerelerde acaba ne yapıyor diye sormak isterseniz size küçük bir ipucu vereyim… Yıllar önce Cemile’yi son gördüğümde; hayat mücadelesinde haksızlık, eziyet ve sıkıntı içindeki pes etmiş hayatı ile uzak bir köyde, artık beyazlaşmış sarı saçı, iriliğinden eser kalmamış yeşil gözü, kendisinin bile tanıyamadığı derin çizgili o beyaz yüzüyle belki de hiçbir zaman tam olarak yaşayamadığı sevgiyi, şefkati ve merhameti seksenli yaşlarda ki son kocasında yaşamanın burukluğu ile kendi sağlık sorunları yanında yaşlı kocasının sağlık sorunlarıyla tamamlıyordu çilesini... Bir zamanların sarı saçlı, iri yeşil gözlüsü, öğretmen olmak heveslisi, yıkık dökük dünyamızın viraneler çiçeği Cemile, şimdi hangi rüzgarlarda nerelerde savruluyor bilemiyorum.