Bu ülke ile ilgili umutlarımı hiçbir zaman yitirmedim.
Gerek yaşadığımız küresel salgın gerekse batı patentli yaptırımlar umutlarımızı, heveslerimizi belli bir zamanda olsa başka alanlara savursa da umudumu hep korudum.
Biliriz ki “Büyük sıçrayışlar bazen birkaç adım geriye çekilerek yapılabilir.”
Çünkü bu ülke altı boş, geçmişi loş bir ülke değil.
Tam tersi geçmişiyle ortaçağın bağnaz karanlığında yetiştirdiği düşünürleriyle çağa aydınlığın damgasını vurmuş bir ülke…
Hiçbir zaman yitirmediğim bu umudu yaşatan, yüzlerce yıl örselenmiş haysiyetimize can suyu veren umutlarımızın yeniden filizlenmesini sağlayacak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözlerini hiç unutmuyorum; “Ahdim olsun ki...
Türkiye muasır medeniyetlerin üstüne çıkacak! Türkiye küresel güç olacak!”
Bu sözlere çok ama çok ihtiyacımız vardı.
Ancak bunların olabilmesi için üç şeye ihtiyacımız var: “Erdem, irade ve cesaret”
Bu kavramlar küresel bir ülke ideali olarak geçmişin silik ve sünepe devlet anlayışından “geleceği şekillendirecek” kararlı, iddiacı ve inatçı anlayışa tedavül eden enstrümanlar olarak anlamak gerekir.
En fazla ihtiyacımız olan bu potansiyel araçlarımız 2023, 2053 ve 2071 hedeflerine yönelik vaatlerinin gerçekleşmesine büyük katkı sunacak.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bu hedeflerin gerçekleşmesinde belki de en önemli ve en etkili silahımız olacak.
Bu sistem; altını bir türlü dolduramadıkları, ne anlamamız gerektiğini ifade edemedikleri “güçlendirilmiş parlamenter sistemde” ısrar eden, direnen, kalan son vesayet artıklarını silip süpüreceği gibi yeni yükselme döneminin altını besleyecek.
Elbette “Küresel güç olmak” demek önemli ve iddialı bir söz.
Bunun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından söylenmişse boşuna söylenmeyen altı dolu bir söylem olduğunun bilinmesi önemlidir.
Küresel güç olmak nedir?
-Küresel güç olmak demek, dünyanın 5'ten büyük olduğunu söylemenin daha da ötesine geçmek ve bunu göstermektir.
-Küresel güç olmak demek, dünyanın 16.büyük ekonomisinden 6 basamak birden sıçrayarak ilk 10 büyük ekonomiye kapı aralamak demektir.
-Küresel güç olmak demek, askeri alanda kendi vurucu gücünü geliştirmek, savunma sanayinde bugün %25 oranında ithalata dayalı savunma gücünü sıfıra dayayarak ihracata dayalı güç haline gelmektir.
-Küresel güç olmak demek, bölgesel güç olmaktan çıkıp, dünya politikasında, uluslararası diplomaside söz sahibi olmak demektir.
-Küresel güç olmak demek, gelebilecek tehditleri görüp Rusya’dan savunma amaçlı S400’leri alırken kimseye hesap vermemektir.
-Küresel güç olmak demek, Azarbeycan’a verilen eğitim, lojistik ve askeri destekle “Karabağı” Ermenistan’dan söküp almak demektir.
-Küresel güç olmak demek, kendi sismik ve sondaj gemilerimizle Karadeniz ve Akdeniz’de enerjimizi tedarik edebilmek bunu yaparken eskiden olduğu gibi hesap vermemek, Doğu Akdeniz’de Yunan tezlerine karşı üzerimize çullanmaya çalışan sırtlanlar güruhuna meydan okuyabilme potansiyelidir.
-Küresel güç olmak demek, Libya’da Birleşmiş Milletlerin tanıdığı Libya hükümetine verilen destekle darbeci Hafter’e karşı koşulları değiştirebilme kabiliyetidir.
-Küresel güç olmak demek, Kuzey Suriye’de oluşturulmaya çalışılan batının garnizonluğuna aday PYD/PKK terör devletine karşı tüm batıyı karşısına almak pahasına buna izin vermemek hatta Barış Pınarı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla planlanan bu kurguyu darmadağın etmek demektir.
Bunlar küresel güce giden yolda ilk ve önemli emarelerdir. Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir.
Bu ilk emareleri daha sonra Trump’ın başkanlığı döneminde Birleşmiş Milletler Kudüs oylamasında, dünyanın sadece 5'ten büyük değil aynı zamanda dolardan da büyük olduğunu 128’e karşı 9 oyla ispat etmiş ve ABD dolayısıyla Trump'ın tehdidini boşa çıkarmıştık.
Altını çizerek şunu hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmayalım.
Bugün bize yapılan bu saldırıların sebebi; “Türkiye’nin kendi ile ilgili politikalarda devletin ali menfaatlerini gözeterek başına buyruk davranması, haksızlığa, adaletsizliğe başkaldıran batının çıkarlarına karşı kendi çıkarlarını önceleyen devlet kişiliğimizdir.”
Batının ve Arap coğrafyasının uykusunu kaçıran Türkiye’nin bu gelecek potansiyelidir.
Şunu anlamak önemli: Eğer batı, küresel odaklar ve bazı çıkar guruplarının Türkiye’ye karşı sesleri yükseliyorsa, ekonomi üzerinde kurgulanmış manipülasyonlar veya bilgi kirliliği üzerinde yükselen dezenformasyonlar yapılırken özellikle bu hamleler seçim dönemlerinde kompakt bir baskıyla sürekli güncelleniyorsa, hangi fikrin savunucusu, hangi kulvarın kulaç atıcısı olursak olalım bu topraklara yönelik biraz aidiyetlik, birazcık yerlilik ve millilik şuuru varsa bunları hayra yormamak gerekir.
Şunu her zaman söylemişimdir; Çıkarı için her türlü ahlaksızlığı, zorbalığı, ikiyüzlülüğü kendi çıkarlarına feda edebilecek oportünizmin kuklası batı “faydalanamayacağı eşeğe torba bağlamaz.”