Başarı; hayal ve inanç ilişkisine ne kadar inandığınızla ilgilidir.
Bir şeyin imkânsız olduğuna inanırsanız, aklınız doğal olarak kendini bunun neden imkânsız olduğunu size ispatlamak zorunluluğunu hisseder. Ancak bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, -gerçekten inandığınızda- aklınız bunu başarabilmek üzere çözümler bulma konusunda size yardım için çalışmaya başlar…
Zihin ve ruhsal dünyamızda başarabilme, yapabilme çabasına ket vuran engelleyen belli kategorik inançlar bazı inanmışlıklar vardır:
Bunlar, “değişmezlik inancı” ilgili olarak; “böyle gelmiş böyle gider…” olarak…
Bazen “etkisizlik inancı” olarak; “bir işe yaramaz ki…” veya “gereksizlik inancı” olarak; “yapsam ne değişecek ki…” şeklinde bazen ise “kontrolsüzlük inancı” olarak ; “bunu yapmak benim elimde değil ki” şeklinde bazen de “yetersizlik inancı” olarak ; “ben kim oluyorum da bu işi yapacağım?” ve “başarısızlık inancı” olarak ; “ben bu işi yüzüme gözüme bulaştırırım…” şekillerindeki ruh halleri olarak çıkar karşımıza…
Bu düşünceler eylem pratiklerimizde “amaca dönük eyleme geçememe” yani eylemsizlik haline kapı aralar.
Bu kavramlardan da anlaşılacağı üzere aslında en büyük engel; “Zihinlerimizdeki engellerimizdir.”
Zira bu kavram zihinsel engellerimizin, potansiyellerimizi ayaklar altına alıp çiğnediği psiko-patolojik ruhsal takıntımızı işaret eder.
Başaramama korkusu veya kendine olan güvensizlik iş görmek başarmak isteyenin önündeki en büyük engeldir. Görünmez olarak adlandırılan bu engeller bireyin “kendisine yarattığı cam tavan” olarak nitelendirilir.
Kısaca bu durum “kişinin kendisine koyduğu sınırın üzerine çıkamaması” durumudur.
Dolayısıyla bu sınır aynı zamanda kişilerin cam tavan sınırını yani “başarıyla ilgili hayallerinin tavan yüksekliğini” belirtir.
İnsanın bir şey yapabilme potansiyeli “inandıklarıyla” bir paralellik gösterdiği gibi bir şeyi gerçekleştirebilme becerisi “yapabileceğini düşündüğü seviye” kadardır.
Çünkü bir şeyin olanaksız olduğunu düşünürseniz, mental gücünüz bu imkansızlığınızı ispat etmek için harekete geçer.
Ancak bu psiko-patolojik ruh eşiğini bertaraf ettiğinizde beyin yeni çözüm yolları arar, sizi hedefe ulaştırır.
Örneğin, bilim adamları bunu ispatlamak için pireleri kullanarak birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koymuşlar. Metal zemin ısıtılmış. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşmeye başlarlar. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama vururlar. Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler.
Bu durumda defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıplamamayı, öğrenirler.
Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiç cesaret edemezler. Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı ‘hayat dersi’ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar. Çünkü “engel artık zihinlerindedir.” Onları sınırlayan dış engel olarak ‘cam’ kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel olarak ‘30cm’den fazla zıplanamaz inancı’ varlığını sürdürmektedir.
Bu deney pirelerin ‘’ başarısızlığın nasıl öğrenildiğini’’ göstermektedir. Pirelerin bu yaşadıklarına ‘cam tavan sendromu’ denir.
Yani psikolojik literatürde adı ‘öğrenilmiş çaresizlik’ olarak bilinir.
Öğrenilmiş çaresizlikte, “yenildiğine uzun süre inanırsan sonunda yenilgi bir gerçek olur.” Bu pasif-agresif tutum zaman içerisinde “eylemsizlik hali”ni ortaya koyarken, kişisel gelişim alanında bu bir zaman sonra “amaca yönelik eyleme geçememe” haline dönüşür.
Bu ruhsal durum halleri maalesef kişisel yaşamımızda, “bir daha deneme cesaretinin veya daha fazlasını başarabilme özgüveninin” belleğimizden silinmesine, kaybolmasına neden olur.
Uzunca süre aynı şekilde çalışmış, sınırlarını zorlamamış kişiler ancak kendi koydukları sınırlar kadar mesafe kat edebiliyorlar. Bu sendrom kişide yetersizlik duygusu uyandırıyor.
Hepimizin bir cam tavan sınırı vardır.
Bir insanın başarabileceğine inandığı en üst nokta ise onun cam tavan sınır noktasıdır.