Ermeni meselesinin Osmanlı için ‘’katalog sorun’’ olma serüveninin başlangıç şifrelerine indiğinizde karşınızda zamanın üç emperyalist devletinin çıkar hedeflerini görürsünüz.
Bu devletler Rusya, İngiltere ve Fransa’dır. Bunlara daha sonra İtalya ve Almanya eklenmiştir.
Temeli 19.yüzyıla dayanan Ermeni meselesinin bir sorunlar kümesi olmasının nedeni Rus emperyalizmi perspektifinden öncelikli amacı Balkan devletlerini Osmanlı’ya karşı kışkırtarak Karadeniz’i bir Rus denizi haline getirdikten sonra boğazları egemenliği altına alarak İskenderun körfezi üzerinden Akdeniz’e, sıcak denizlere inme hayaliydi.
Diğeri 1855 yılında tahta geçen Rus Çarı Alexander tarafından Ermenilere Doğu Anadolu’da Rusya himayesinde bir Ermeni devleti kurma sözü verirken amacı güç dönemlerini yaşayan Osmanlı’yı bu devletle meşgul ederek doğudan Doğu Akdeniz’e inerek İngiltere’nin Suriye, Irak üzerinden Hindistan’a giden yolunu kesmekti.
İngiltere açısından Ermeni sorununun kullanışlılığı Ermenileri kendi himayesine alarak Rusya’nın kucağına atmadan ondan faydalanmasını engelleyerek, bugün ABD’ye devrettiği misyonunda olduğu üzere Rusya’yı çevreleyip kendi sınırlarına hapsetmek, sıcak denizlere özellikle Doğu Akdeniz’e çıkış kapısını kapatarak sömürge için bakir rezervleri olan Hindistan güzergahında önüne çıkabilecek en büyük engeli ortadan kaldırmaktı.
Rusya ve İngiltere’nin Anadolu ve Doğu Akdeniz’de ki sömürge iştahı karşısında bir taraftan Kuzey Afrika’da sömürge çabalarına hız verirken diğer taraftan bu devletlerin bu bölgedeki hakimiyetlerini istemeyen Fransa, İngiltere’ye karşı zaman zaman Rusya zaman zamanda Rusya’ya karşı İngiltere’nin yanında bazen de bunlara karşı Osmanlı tarafında yer alarak Suriye, Filistin, Lübnan gibi bölgeleri bu devletlerin yutmasını istemiyordu.
19.yy.ikinci yarısında Osmanlı üzerindeki bu baskı daha da artacak 1878 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında Ayestafanos Antlaşmasının 16.maddesiyle başlayan Ermenilerin yaşadığı bölgelerde reform istekleri 13 Temmuz 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşmasının 61.maddesiyle ‘’ vilayeti sitte’’ adı verilen altı ilde ‘’ Erzurum, Van, Diyarbekir, Sivas, Bitlis ve Ma’müretü’l-Aziz(Harput-Elazığ) ‘’ sürekli ıslahat tehditleri diğer taraftan 1789 Fransız ihtilali etkisi ve Rusya’nın slavlaştırma politikasıyla bağımsızlıklarına kavuşturulan Balkan devletleri örnek gösterilip kışkırtılarak Avrupa devletlerinin Osmanlı üzerinde sürekli kullanacağı bir baskı aracı haline getirilecektir.
Gelecekte planlanan isyanların amacına ulaşması için Osmanlı topraklarındaki Katoliklerin koruyuculuğunu Fransa, Ortodoksların koruyuculuğunu Rusya’nın sahiplenmesi İngiltere’yi harekete geçirmiş İngiltere’nin de Protestanların koruyuculuğunu üstlenmesiyle Ermenilere bazıları yurt dışı bağlantılı cemiyet ve dernek oluşumlu bir çok örgütlenmeler kurdurulmuştur.
Derken 1890’lardan itibaren Avrupalı devletlerin sistemli kışkırtmalarıyla; Hınçak, Taşnak Sütyun, Ramgavar gibi Ermeni örgütleri tarafından çeteler kurularak (1890-Erzurum),(1894-1904 Sason), (1895-Zeytun isyanı),(1896-Van), (1909-Adana) isyanları çıkartılmıştır.
1.Dünya savaşı sürecinde Hicaz, Filistin, Kanal, Çanakkale cephelerinde itilaf devletleriyle var oluş mücadelesi veren Osmanlı, diğer yandan bunu fırsat bilip Osmanlı’ya içten vuran Ermeni çetelerini karşı ‘’ idari tedbir’’ maksatlı aldığı 24 Nisan 1915’teki ‘’ techir’’ kararı isyana doğrudan veya dolaylı olarak karışmış Ermenileri savaş bitene kadar isteyene yurt dışına çıkış izni vererek kalanların ise Suriye başta olmak üzere Rusya, Irak ve İran gibi devletlere göç ettirerek başındaki belayı uzaklaştırmak istemesinden ibaret olup ‘’ soykırım’’ veya ‘’ büyük felaket’’ olarak başımızda demoklesin kılıcı olarak sallandırılan vaka işte böyle bir gerçeğin ürünüdür.
Bugün Almanya’nın bazı eyalet meclislerinde 24 Nisan 1915 olaylarını bir soykırım olarak kabul etme çabası Alman devleti olarak ‘’ yahudi soykırımını’’ kendi yaftasından kurtararak Türkiye’ye atma çabasından başka bir şey değildir.
Fransa’nın, sömürmek için %35’inde hakimiyet kurduğu 20 den fazla Batı ve Kuzey Afrika ülkesini 300 yıl boyunca kontrol altında tutarken ülkesini savunan 1 milyon Cezayir’liyi ‘’ Cezayir katliamı’’ ile katletmesi veya 800 bin kişinin hayatını kaybettiği ‘’ Ruanda soykırımda’’ parmağı olan Fransa’nın; eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın; ‘’ O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadarda önemli değil’’ ifadesi Kara Afrika’nın mazlum insanları için ne düşündüklerini teşhir ederken Macron’un her 24 Nisan’ı Fransa’da Ermeni soykırımını anma günü ilan etmesi onursuz Fransa’nın onursuz omurgasızlığını ve ikiyüzlülüğünü ortaya koyması bakımından önemlidir.
ABD başkanı Biden’in 24 Nisan 1915 Ermeni techiri için ‘’ soykırım ‘’ ifadesini kullanması akıllara ABD’nin soykırım geçmişini akla getirdi. Bu kara geçmişine şöyle bir göz attığınızda bu devlette saygı duyulacak bir devlet onurunun kırıntısını görebilmeniz mümkün değildir.
Bu kara tarihin neresinden tutsanız elinizde kaldığı gibi hangisinden başlasanız tam bir gözyaşı olduğunu görürsünüz. 1492 yılında kıtanın keşfinden sonra kıtayı sömürmek için soykırıma tabi tuttuğu 70 milyon Amerikan yerlisi Kızılderililerden başlayalım isterseniz…
Veya CIA destekli 1960 Konga katliamıyla 3 milyon,1962-1975 Viyetnam savaşında 3 milyon,1965-1966 Endonezya katliamında 1 milyon,1970-1975 Kamboçya ve Laos katliamında 1 milyon,1973 Şili darbesinde 5 bin, 1945 Hiroşima ve Nagazaki saldırısında 350 bin,1959 Küba katliamında 60 bin,1991 Irak işgalinde 1 milyon kişi katledilmiştir. Elbette bu listeyi uzatmak mümkündür. Elbette 19.yy. en büyük devleti İngiltere’nin de soykırım geçmişi vardır. Ancak İngilteresiz bir soykırım tarihi olmayacağı için her şeyiyle içinde yaşadığı Ermeni techirini soykırım olarak tanımada daha gerçekçi davranarak sessiz kalması ABD ve Fransa’ya göre onurlu devlet kategorisinde kötünün iyisi olma manasında daha anlamlıdır.
Türk Hükümeti bundan sonra sürekli savunma pozisyonundan vazgeçmeli atak bir dış politika benimsemelidir. Kısa vadede yapılaması gerekenler:
1-ABD ve Fransa’nın soykırım tarihi tarih ders kitaplarına sokulmalıdır.
2-Bu devletlerin soykırım tarihini kabul eden meclis kararı alınmalıdır.
Orta vade de ise Türkiye, Azarbeycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Macaristan’dan oluşan Türk Konseyine uluslararası bir nitelik kazandırılarak lobicilik faaliyetine geçilmeli parlemontalarında meclis kararı alınmalı ve bu deklare edilmelidir.
Gerek Macron’un gerekse Biden’in açıklamalarının hukuki bir bağlayıcılığı ve karşılığı yoktur. Bağlayıcı olabilmesi için belge niteliğinde o döneme ait bir mahkeme kararı olması gerektiği gibi ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin techir hadisesinin soykırım olmadığı yönünde emsal içtihatlarını da kullanarak iktidarıyla muhalefetifle ‘’ulusal mesele üst kimliğinde’’ ABD ve Avrupa’ya çıkartma yapılmalı algıların olguların önüne geçtiği günümüzde ‘’algı mühendisliği’’ için ‘’ Lobicilik’’ gerçeği üzerine yoğunlaşmalıyız.