“Bu günlerde nasılsın diye soruyorlar; sanki tanımıyorlarmış gibi beni…
Ülkem gibiyim işte, bir yanım hıçkırık, bir yanım gözyaşı…
Ve ülkem gibiyim işte, ülkem gibi onurlu ve ülkem gibi başı dik…
Veya ülkem gibi düşünceli ve ülkem gibi biraz yorgun…”
Son aylarda yaşadıklarımız, hıçkırıkla gelen gözyaşlarımız büyük acılara boğdu bizi. Suriye ölçeğinde verdiğimiz şehitlerimiz, Elazığ depreminde kaybettiğimiz 39 canımızın hüznünü yaşarken Van, Bahçesaray’da yaşanan çığ felaketinde asker sivil 41 canımızı kaybettik. Son olarak gelen uçak kazasıyla kaybettiğimiz 3 canımızla acımız daha da derinleşti.
“İnsanı olgunlaştıran yaşı değil yaşadıklarıdır” der söz üstadlarından birisi.
Devletlerde insanlar gibidir. Yaşadıkları şeyler insanlar gibi devletleri de olgunlaştırır. Buna bir nevi devlet hafızasın bahşettiği devlet tecrübesi de diyebilirsiniz.
Acılarımızın hatırası adına tüm bunları bir daha yaşamamak adına bu saatten sonra devlete ve sosyoloji olarak bizlere düşen, bu yaşadıklarımızdan dersler çıkartarak eksikliklerimizi yeniden gözden geçirerek yeni güncellemelerle her vakayı kendi iç dinamiklerinde değerlendirip revizyona tabi tutmamızdan geçiyor.
Mesela, deprem bu ülkenin hem jeolojik hem de sosyolojik gerçeği ise bir önce 16/05/2012 tarihinde çıkarılan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca kentsel dönüşümün hayata geçirilmesi gerekiyor.
Bu kanunun teoriğini bilen biri olarak detaya girmeyeceğim ancak özetle devlete, bürokratik oligarşiyi baypas edecek yetkiler verirken bu kanunun uygulamasına direnen vatandaş odaklı karşı koyuşu büyük ölçüde ortadan kaldırarak kanun uygulayıcılarının yani devlet ve belediye odaklı kurumların cebri uygulamalarının önünü açıyor ve elini güçlendiriyor.
Ayrıca özellikle doğu illerimizde beyaz esaretin hakim olduğu beldelerimizde çığ düşme tehlikesinin bertaraf edilmesine yönelik bölgenin “çığ haritaları” çıkarılmış olsa elbette kar yağışını engelleyemezsiniz veya çığ felaketini ortadan kaldıramazsınız ancak çığ haritaları ile sürekli kullanılan bu tehlikeli alanları bypass ederek daha güvenli yeni yol ve geçiş haritaları oluşturulmuş olsa acaba benzer felaketler önlenemez mi?
Elbette önlenebilir. Elbette yapılabilir. Elbette bunlar başarılabilir. Ancak bunları başarabilmek büyük ölçüde kendi iç dinamiklerine yoğunlaşmış ve maddi potansiyelini bu alanlara seferber eden koşullanmış bir devlet aklından geçiyor. Bunun için ortamı ve koşulları enfekte olmamış ekonomik koşulları stabilize bir sürecin bize bahşedilmiş olması gerekiyor. Ancak her şey böyle değil.
Elbette devlet aklı bunların farkında ancak içeriden dışarıdan öyle saldırılara maruz kalıyor ki bu sırtlanlar sürüsü güçsüz takatsiz bırakmak için öyle şartlanmışlar ki ülkem, bunu saldırıları püskürtmek için kullanmak zorunda kaldığı ekonomik potansiyelinin yönünü bir türlü bu alanlara çeviremiyor.
Ülkem gibi düşünceli, ülkem gibi gözü yaşlı ve ülkem gibi yorgunum. Ama ülkem gibi başı dik ülkem gibi umutluyum.
Tıpkı üstadın ifade ettiği gibi;
“Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!”